DONANMA MECMUASI 111 – 160 4/ Nisan /1918

DONANMA MECMUASI 111 – 160  4/ Nisan /1918

Numara 111/160

22/Cemazi-yel-âhir sene 1336

4/Nisan sene 1334

İştirak şartları

İstanbul ve taşra için seneliği

Yüz kuruş.  Ecnebi memleketlere otuz franktır.

Mecmuaya ait her iş donanma cemiyeti merkez umumisinde

Daire-i mahsusaya müracaat edilmelidir.

Nüshası 100 para

Merkez tevzii Bab-ı Âli caddesinde “ay yıldız” kütüphanesidir.

DONANMA MADALYASI

          Kuvveyi bahriye-i Osmaniye’nin terk ve tealiyesi zımnında itayı ianatta bulunmalarına ve hizmet ve ikalarına binaen Turgut reis sefine-i hümayununda çarkçı kıdemli Yüzbaşı Şirli Hasan bin Mustafa, seyr-i sefain idaresi makine müdürü korvet çarkçı Kasım Paşalı Memduh bin Nuri, Aydın reis sefine-i hümayun süvarisi güverte kıdemli Yüzbaşı Asitaneli Rafet, çarkçı kıdemli Yüzbaşı Manisalı Avni Şerif,  Asitaneli Saffet bin Hamdi, mektep harbiye-i şahane tabibi ve hıfzıssıhha –i askeri muallimi kıdemli Yüzbaşı Bahaddin Fehmi bey ve efendilere nikel, Sivas vilayeti tasfiye komisyonu adliye azasından İbrahim Fevzi, Ertuğrul sefine-i hümayunu birinci zabiti güverte Yüzbaşı Asitaneli Cevdet bin Rüstem, Kudüs kazası posta ve telgraf müdürü Ahmet Akif, bahriye nezareti gayri mamul ambarı müdür muavini kıdemli Yüzbaşı Halit bin Ahmed efendi kaptan, Pozantı menzil hasta hanesi hesap memuru Ali Sami, bahriye efrat cedide mektebi, varda bandıra mektebi sanatı işaretçi baş çavuşu Erdekli Hüseyin oğlu Muhammed Sayıt çavuş, bahriye güverte yüzbaşılarından Asithaheli Mehmet Fuat bin Cemil, İzmir istasyon kumandanlığı inzibat memuru ve yazıcılarından Saadettin, Mısırlı Hüseyin ve Seyfi Münip, Turgut reis sefine-i hümayunda güverte kıdemli Yüzbaşı Asitaneli Mehmet Hilmi, Sarıyerli Mehmet Fahri, dördüncü sınıf cerrah Kulaksızlı Nazım bin Haki, güverte Yüzbaşı Atik Ali Paşalı Nizameddin, Tophaneli Osman Talat, Kasımpaşalı Şükrü bin Mustafa, Kadıköylü Necip bin Mahmut, Kâtip Yüzbaşı Tophaneli İhsan bin Ali, çarkçı Yüzbaşı Arapkirli Mehmet bin Süleyman bin ve efendilere tunç donanma madalyaları ihsan buyurulmuştur. 

                                  Ss – Kuvve-i bahriye Osmaniye’nin terakki ve tealisi zımnında itayı ianatta bulunmuş olan birinci kol ordu hümayun ahz-ı asker heyetine memur birinci sınıf muamelat memuru Mehmet Tevfik beyin haremi Vahibe hanıma gümüş, Reşidpaşa vapur hümayunu süvarisi korvet kaptanı Cemil bin Ali beye nikel, bahriye motor talimhanesinde çarkçı yüzbaşı kale-i sultaniyeli Ahmet Tevfik bin Osman, levazımat umumiye-i askeriye erzak ve mahrukat ambarında müstahdem sınıf sani ketebesinden Sabri, Aydın reis sefine-i hümayununda güverte kıdemli yüzbaşı sultan Ahmetli Mehmet Nurettin,   yeni Vardarlı Şerafettin, çarkçı Yüzbaşı Piyaleli Ziya Bahaddin,    Güverte yüzbaşısı Cihangirli Rasih, Kuşadalı Yusuf bin Hasan, Atinalı Hüseyin Kamil, Hanyalı İbrahim bin İsmail, Kasımpaşalı Mehmet Şakir, Cibalili İbrahim Hakkı,  çarkçı Yüzbaşı Sultan Selimiyeli Salih bin Mevlut, kala-i sultaniyeli Hüseyin bin Mehmet reis, Üsküdarlı Mehmet Salih, Aksaraylı Mehmet kâmil, Borlulu Mehmet Sayit, sultan Ahmetli İbrahim Ethem,  Boyabatlı Ömer bin Yusuf, kâtip Yüzbaşı Ordulu Şaban bin Hasan, İaşe-i umumiye müfettişliği Unkapanı mıntıka memuru Zabıt vekili Cemil efendilere tunç donanma madalyaları ihsan buyurulmuştur. 

     Kuvve-i bahriye-i Osmaniye’nin terakki ve tealisi zımnında itayı ianatta bulunmuş olan Turgut reis sefine-i hümayunda Yüzbaşı Çorumlu Ömer bin Ömer, Aksaraylı Mehmet Nazmi, Kartallı Cemal bin Ahmet, Kartallı Mustafa Zati, Gümüşhaneli Mehmet Talat, Kimpenli Ahmet bin Hasan, Asitaneli Osman Şükrü, Kasımpaşalı Ahmet Kazım, Bandırmalı Mehmet İrfan, Sütlüceli Muhiddin, Niğbolulu Mehmet bin Ahmed, firkateyn imamı Sepaverili Mahmud bin hacı Ömer, güverte mülazımı debbağ Yunuslu Ahmet bin Osman, Karaca hisarlı Şakir bin Yusuf, Bartınlı Halit bin Mustafa, çarkçı Yüzbaşı Tosyalı Mustafa bin Hasan, Kalkandilli Abdülkerim, Kasımpaşalı Osman bin Ömer, Üsküdarlı İbrahim bin Ali.  Yedinci sınıf eczacı Kadıköylü Talat bin Mahmud, bahriye güverte yüzbaşılardan Üsküdarlı Mehmet Rauf efendilere tunç donanma madalyaları ihsan buyurulmuştur. 

Perşembe 22/Cemazi-yel-ahir/1336 / 4. Nisan. 1334

Senelik abonesi 80 kuruş / Ecnebi memleketler için 24 franktır

İstikbalimiz denizlerdedir / numara: 111 – 160

     Haftalık icmal:

Gurup taarruzu

     Son haftanın cihan şümul bir ehemmiyeti haiz olan vakası, garp cephesinde başlayan Alman taarruzudur. 

     “Hindenburg” ile “Ludendorft” un bu iki büyük ve dahi askeri tertip ve ihzar işittikleri taarruz, bir haftadan az bir zaman zarfında, yarılmaz, devrilmez, geçilmez bir hisar hasin farz ve tahmin olunan İngiliz – Fransız cephesinde seksen kilo metre tulunda, geniş bir gedik açmış ve dünyanın en zinde kuvve-i tarruziyesine malik olan muzaffer Alman ordusu bu gedikten altmış yetmiş kilo metre içeriye nüfuz etmiştir. 

     <<imparator meydan muharebesi>> namını alan ve garp cephesinde bütün bu yaz cereyan edeceği muhakkak bulunan harekât muazzama harbiyenin bir mukaddemesini teşkil eyleyen mülheme, daha ziyade İngiliz kuvvetlerine havale edilmiş bir darbe mahiyetindedir.  Filhakika “Hindenburg” İngiliz – Fransız kuvvetlerinin garp cephesinde nokta-i iltisakı olan mevkiden bila itibar şimale doğru, İngiliz ordusunun sağ cenahı üzerine yüklenmiş 39 u İngiliz 13 ü Fransız olmak üzere 52 fırkadan müteşekkil, yani takriben bir milyon kişilik düşman kuvvasını mağlup ederek 9 günde 75,000 esir 1,100 ton almıştır.  Düşman zayiat umumiyesi Almanlarca la-akal 250,000kişilik 17 fırka tahmin olunmaktadır. 

     Alman başkumandanlığı, kendine has bir dikkat ve ihtimamla, bu hareketi en ufak teferruatına varıncaya kadar muvaffakıyeti temine hadim bir surette ihzar etmiş, yeni yeni silahlar ve vesait-i harbiye istimal eylemiştir. 

     İngiliz topçularını, topları başında boğup bırakan mahk gazları, yeni usul el bombaları, İngiliz tanklarına çok faik zırhlı otomobiller, 120 kilometreye kadar endaht eden toplar, Alman piyadesinin bi-manend hassa-i taarruz ve savletine inzimam eyleyerek (tomi)1] leri mağlup ve perişan etmişlerdir. 

     Alman vesait cedide-i harbiyesi meyanında en ziyade merak ve hayret celp eden silah, 120 kilometrenden Paris’i ateş altına alan ağır toplar olmuştur. 

     Belde-i nur ve ziyanın, pay-itaht ezvakın hayat şevka şevkini bodrumlara intikal ettiren ağır mermilerin 120 kilometre uzakta bulunan Alman cephesinden nasıl bir kuvvetle ve ne suretle atıldığı fen Rumi mütehassısları ve ervah nariye amelleri için henüz bir muamma teşkil etmektedir. 

     40 santimetre gibi en büyük çaplı ve en uzun gemi toplarıyla, daha dün elnihayeet 50 kilometreye mermi endaht edilebildiği halde, nasıl oluyor da bugün 24 santimetrelik gibi bil nasibe vasat çaplı toplarla ta 120 kilometreyi döğmek kabil oluyor?

     Topçuluk âleminde bir harika olan bu hadise, yalnız yeni topları imal edebilen Krupp dar-ül sanayisinin malumu bir keyfiyettir. 

     Yarın bu topların 28 lik, 30,5 lık, 34 lık, 38 lik, 40,5 luklarının dahi imalleri kabil olabileceği düşünülürse, pek az zaman sonra “Lloyd George”  un hala bila-pervarane ve anudane nutuklar irat ettiği kürsü hitabeti bile bu durumlara, hem de pek derin bodrumlara nakil ettirmek mümkün olacaktır. 

     Umumi sulhu temin için garp cephesi mücadelatında kat edilmesi iktiza eden üç merhale vardır ki bu üç merhale yahut üç safhayı şu suretle hülasa ediyoruz. 

     Birincisi: düşman cephesini bir noktadan yarmak.

     İkincisi: cepheyi bütün imtidadınca sökerek düşmanı hareket muharebelerine mecbur etmek.

     Üçüncüsü:  bütün hareket meydan muharebelerinde düşmanın Kuvayı külliyesini mağlup ederek neticeyi katiyeyi ihraz ve hasmı sulha icbar eylemek.

     <<imparator melhamesi>> ile birinci merhale kat edilmiştir.  Şimdi diğerlerini bekleyelim.    

A. D.

          [1} – İngilizler askerlerine bizim (Mehmetçikler) mukabili olarak (Tomi) derler. 

Harp hatıraları:

<Midilli> ve <Yavuz> un mesakıbı

İmroz akını – Midilli nasıl battı?

<<Yavuz>> da vukuata şahit olan bir Alman bahriye zabitinin son

İmroz muharebesine ait hatıratı

          Yavuzda harbe hazırlık:

     Yavuza geldiğim zaman gemi, muharebeye hazır bir vaziyette idi.  bu hal yek nazarda görülebilirdi.  Cesim dikme ve metafdralar aşağı alınmış.  Güverteye güzelce bağlanmış.  Bir tek bot müstesna olmak üzere bütün filikalar sahile gönderilmiş.  Toplar sürülmüş.  Mastalyalara su doldurularak hazırlanmış.  Efrat, elbise çantalarını karaya bırakmış:  gaz maskeleri, cankurtaran yelekleri tevzi edilmiş idi.  Fakat asıl meselenin neden ibaret olduğu, efrattan hiç biri tarafından doğru dürüst bilinmiyordu. 

     Bir takımları, bundan böyle bütün talimlerde bu kabil hazırlıklar yapılmak lazım geldiğine dair yeni bir emirden bahis ediyor.  Diğer kısmı, Marmara denizinde çap ayarı için endaht yapılacağını ileri sürüyor.  Üçüncü bir gurup da, adalar denizine çıkılacağından dem vuruyordu. 

     Ben güvertesine ayak bastıktan sonra Yavuz, Adalara doğru yol almağa başlıyordu.  Yavuzdan maada Midilli ve dört torpidobot da vardı.  Hepsi birden durdu.  Süvarilerin Yavuza geldiği, kıç üstünde yekdiğeri ile konuştuğu görülüyordu.  Bu suretle ibtidadan beri ciddi ciddi bir iş yapılacağı iddiasında bulunanlar, hak kazanıyordu.  Gemiler, saat beşe kadar yattıktan sonra demir kaldırdılar.   Yavuz başta, diğerleri bunun peşinde olmak üzere Çanakkale boğazına doğru yol verdiler. 

     Akşamüstü süvari, hakikati söyledi.  Efradı kıç üstüne tabur ettirerek düşmana karşı çoktan beri tasmim edilmiş bulunan bir akın hareketi yapılacağını tebliğ etti.  Bundan sonra birinci zabit çıktı;  Gemilerin tarik aziminde mayınların mevcudiyetinden düşman tayyarelerinin de dâhil hesap edilmesi lazım geleceğinden ve mamafih bütün bunlara rağmen, hedef maksuda doğru azim ve hazim ile hareket edileceğinden, evvel emirde gemilere karşı gidilip bulabildiğimiz düşman sefainini batıracağımızdan ve ayrıca <<kalın hava>> göreceğimizi de unutmamak icap edeceğinden bahis etti. 

     <kalın hava> haberi;  efrat tarafından geminin ananatına muvafık bir surette telakki edilmişti.  Son beş sene zarfında gemide bulunmuş olanlar için bu yeni bir şey değildi.  Bazılarınca parlak bir şevk ve inşirah hâsıl eden bu <kalın hava> cümlesi, diğerlerinde muayen bir merak ve tecessüs ile memzuc intizar hisleri uyandırdı.  Velhasıl tekrar huruç hareketi yapıldığı için bütün efrad hoşnut, ayrıca herkes gemisinden memnun, amiraline ve süvarilerine emin itimatkâr idi.  yavuz;  bu vaziyet, bu hal ile Çanakkale boğazına doğru ilerliyordu. 

     Daha Marmara adalarını geçerken etraf kararıyordu.  Gelibolu boğazına girilip geçildiğine dair bir şey görülmüyordu.  Yalnız yolda, her şey bizim gelişimizden haberdar görünüyordu.

     Mayın ve tel mâniaları bulunan yerlere, bir veya iki kişilik tek fenerli ufak botlar dikilmişti.  Bunların efradı mükemmelen seçiliyordu. 

     Boğazdan huruç:

     Saat 3 de Amiral uyandırıldı.  Saat dört sularında da Çanakkale önlerinde bulunuyorduk.  Saat 5 de boğaz geçidini aştık.  Bu arada etraf ağarmağa başladığı için sağlı sollu Kum kale ve Seddülbahir cihetleri görülüyordu.  Çoktan beri mütehassırı bulunduğumuz muharebe sahamız, açık deniz artık önümüzde idi.  müteakiben <tam yol ileri> kumandası veriliyordu.  Yavuz bütün süratiyle seyire koyuldu.  Köprü üstünde amiral, erkânı Harbiye’si, süvari, seyir zabiti, vardiya zabiti, serdümen, kılavuz ve daha bir hayli kimseler duruyordu.

     Güvertede hiç bir kimse görülmüyordu.  Amiral, mümkün olabildiği kadar az kıvılcım çıkarması için çarkçı başıya haber gönderdi.  Aksi takdirde pek erken sezilmek tehlikesi baş gösterecekti. 

     Bilahare vardiyalar, muharebe mevkilerine!  Kumandası geldi. 

     Yavuz bu ana kadar başta seyir ediyordu.  Amiral, Midilliye hazır mısınız?  Diye sordu.  Bilmukabele:  hazırım!  Cevabını aldı.  Bunun üzerine Midilli, Yavuzdan daha süratle seyir edebileceği için ale-l acele başa geçti.  Herkes sabırsızlıkla vukuata intizar ediyordu.  Gemiler, süratle İmroz adasına yaklaşıyordu.  Her fert, karada bir yer görebilmek için son derecede asabını geriyordu.

     İlk haber, Çanakkale’deki muhabere bürosundan geldi.

    İki direkli, iki bacalı bir gemi göründü!

     Daha köprü üstünden hiçbir şey görülmediği için bir zabit, burayı tahkik çanaklığa çıkıyordu. Ben, bu ana kadar yukarıda, güvertede bulunuyordum.  Fakat şimdi geminin içerilerine, merkez harp mevkiine inmekliğim icap ediyordu.  Bilintica bundan böyle muharebenin güzeranı , seda boruları başında bulunan efradın vereceği malumattan takip edebilecektim. 

     Muharebe başlıyor:

     Ateş açıldığı zaman harp merkezine inmiş bulunuyordum.  Seda borusu başındaki nefer:  iskelede uzaktan muharebe!   Diye bağırıyordu.  Bunu müteakip ilk yaylım, karadaki telsiz telgraf istasyorununa karşı açılıyor;  bu arada diğer taraftan top sesleri işitiliyordu.  Bu Midilli pek diğer bir telsiz telgraf istasyonunu harap etmeğe matuf ateşinden mütehassıl idi.

     Bilahare telsiz telgraf efradının ifadatına nazaran: düşman istasyonu, mükemmel bir baskına uğramış;  bu hal heyecanlı bir tarzda elektrik şerareleri yaymalarından anlaşılabilmiştir. 

     İki ila üç dakika sonra:  her iki telsiz istasyonu kâmilen tahrip edildi.  Haberi geliyordu. 

     Tekrar son süratle seyir başladı.  Seda borusu başındaki asker ikinci defa olarak:  iskelede uzaktan muharebe diye bağırdı.  Birinci monitör taarruz eden Midillinin top sesleri de işitiliyordu.  Müteakiben harp merkezine, kısaca:  birinci monitör battı.  Haberi geldi. 

     Bunun arkadaşı da, bu esnada taarruzdan masun değildi.  Bu gemi ale-l acele açılıp aynı zamanda Midilli’ye ateş açmağa teşebbüs etti.  Fakat bu hususu, çarçabuk söndü.  Yavuz buna 38lik toplarıyla bir yaylım ateşi açmış;  Anında köprü üstünden harp merkezine:  İkinci monitörün burnu tıkandı! Haberi gelmişti.   

Kahraman Midilli’den bir hatıra:

Efrad top başında.

     Bir dakika sonra seda borusu başındaki nöbetçi nefer, yüksek sesle:  ikinci monitör battı.  Diye bağırıyordu. 

     Bundan biraz sonra seda borusu, daha basa yenilikler haber veriyordu:

     <<bir Fransız harp gemisi göründü.>>

     Mamafih sonradan anlaşıldığına göre:  bu bir harp gemisi değil, bir nakliye vapuru idi.  bir ila iki 15 lik yaylım bunun işini bitirir gibi görünüyordu.  Pek az sonra: düşman gemisi batıyor, haberi geldi. 

     Bu vukuat, saat 18 ila 9 arasında Saroz’da zuhur oluyordu. Bu sıralarda düşman tayyareleri uyanmış olacak ki köprü üstünden harp merkezine:  tayyareler göründü.  Haberi geliyordu.  Evvela iki, sonra üç, dört, beş, el nihayet yirmi kadar sayıldı.  Tayyare müdafaasına mahsus top efradı, kıçta amiral salonu üzerindeki muharebe mevkilerine koştu, biraz sonra bunların tayyarelere karşı açtıkları yaylım ateşleri duyuluyordu. 

     Bununla beraber karaya karşı ateşe devam ediliyordu.  Birden müthiş bir iştial görülmüş, bu ağleb ihtimal, bir bomba defosuna vaki olan isabetten mütevellit bulunmuştu.  Gemiler adayı dolaşıyordu.  Bu arada ciheti tebdil neticesi olarak Yavuz tekrar başa geçmiş, Midilli arkada kalmıştı.

İmroz akını kahramanlarından

Basra muhribi

     Midillinin şanlı ölümü:

      Saat 9 dan bir az akdem seda borusundan  <<Midilli>> serseri mayına çarptı.  Sesi işitiliyordu.

     Bunu müteakip yukarıdan:  Midilli artık manevra yapamayacak hale geldi.  <<person kıç üstüne!>> diye sesleniliyordu. Yavuz’un durduğu ve tahmin ettiğimiz gibi geri geri Midilli üzerine gittiği his ediliyordu. 

     Biz, Midilli’yi yedeğe alacağımıza hüküm etmiştik.

     Birkaç dakika sonra Midilli batıyor, bir iki dakika zarfında Midilli battı.  Haberleri geliyordu. 

     Bilahare haber aldığımıza göre, Midilli evvela kıç tarafından bir mayına maruz kalarak pervaneleri budanmıştı.  Müteakiben ikinci bir mayın da vasat sefineye isabet eylemişti.

     Yavuz’un suret-i hareketinden kendisine takrib ettiğine intikal eder etmez;  Midilli süvarisi, Yavuz’un daha ziyade yaklaşmasına mani olmak üzere bunu megafon ile dikkat ediniz iskelede mayınlar var. Suretinde ikaz etmeğe çalışıyor ve bundan maada:  iskelede tahtelbahir periskopu görüldü, dikkat ediniz!  Diye de bağırıyordu. 

     Bundan pek az bir zaman sonra Midilli civarında üçüncü bir iştiial daha vukua geldi.  Bunun bir mayın veya bir torpido iştiali olup olmadığı meşkûktür.  Şu kadar var ki:  torpido izleri görüldüğü rivayet edilmektedir. 

     Midilli battı:  efradın batan gemiden denize sıçrayışları görüyorduk.  Harp merkezinde bulunmaklığımız hasebiyle bittabi bu ahvali göremedik, yalnız seda borusundan işittiğimiz haberlerle cereyan vukuatı takip edebiliyorduk. 

     Bundan böyle vukua gelen şeylerden hiç birini göremedik, Türk torpido botları cesurane bir azim ve cesaretle mayın tarlaları arasında seyir ederek Midilli kruvazörü mürettebatının imdadına şitab etmiş, şayan-ı hayrettir ki hiçbir hasara uğramamış;  mamafih kendi silahlarıyla bunlara isal hasar imkân olmaksızın düşman muhriplerinin şiddetli ateşlerine maruz kalmışlardı.

     Tayyare muharebesi:

     Biraz sonra biz Çanakkale boğazına döndüğümüz vakit tepemizde büyük bir tayyare muharebesi başladı.  Havada dost ve düşman karma karışık olacak mertebelerde tayyare miktarı çoğalmış;  ara sıra denize bombalar düşmekte bulunmuştu.  Bir düşman tayyaresinin

Ne suretle takip edildiği, birden alevler içinde kaldığı en nihayet tepe taklak suya düştüğü aynen görülebilmişti.

     Bir ikincisi dahi denize inmeğe mecbur edilerek burada top ateşiyle mükemmelen tahrip edilmişti.  Yavuz’un tekrar Çanakkale boğazına duhulü, saat 10 ‘a doğru olmak melhuzdu. 

     Muharebenin ateşli zamanında seda borusu başında bulunan askerin Midilli hakkında verdiği haberler üzerine uzun uzadıya düşüncelere sapmağa bittabi vakit yoktu.  İyi arkadaş neşidesinde mükemmel bir surette ifade edilen hissi;  bilahare sükûnetli zamanlarımızda hepimizin kalplerimizi dağdar ölüm etti.

Daha iyisini bulamayacağım

Bir arkadaşım vardı.

Muharebe trampetesi çaldığı

O, benim yanımda aynı vezin ve karar

Üzere yola düzülmüştük. . .   ilh

     Evet:  Midilli, her zaman Yavuz için iyi bir arkadaş idi.  “Messina”dan itibaren üç buçuk sene mütemadiyen yekdiğerinin server ve kederine müşterek bulunmuşlardı.  Mamafih Midillideki arkadaşların ölümü ile ne kadar elemnak bulunursak bulunalım;  bunlarla yine müftehir olabiliriz. 

     Bunlar;  “Emden” ve “Move” gibi gemileri, tekrar tekrar açık denizlere sürükleyen;  kalpleri , “Iskajerak “ muharebesinde idare eden ve daima tahtelbahirleri tehlikeli işlere çağıran Almanya’yı bir cihan hasıma ya karşı muzafferiyete sevk eden ruh gayret ve hamiyetten bir parça saklayan pervasız, metin, kahraman gençlerdi. 

Mehmed Ali Paşa isyanında hükümet Osmaniye’nin Rusya, Avusturya

 Ve Fransa hükümetleriyle münasebat siyasiyesi

     (David Ark Hart)ın Türkiye’nin menbağ

     Serveti – 1733 nam eser mühiminden:

1

          Türkiye’nin ahval-i siyasiyesi bu esnada öyle bir nokta-i buhrana vasıl olmuştu ki, eğer muvafık surette neticelenirse Türkiye’nin halas ve teceddüd serianı temin eyleyeceği gibi, aksi takdirde de bu hükümetin inkıraz temine müncer olacaktır.  Binaenaleyh, Rusya hükümetinin senelerden beri devam eden entrikalı ve bu ana kadar daima muvaffakıyetle tetvic edilmiş planları;  muzafferiyet katiye ye mazhar olacak yahut tamimiyle akim kalacak demektir.  Rusya hükümeti, Devlet-i Aliye aleyhine mümkün olduğu derece gasbane, mütehakkümane bir politikayı derece-i gayesine kadar takip etmeği anane ittihaz etmiş olduğu halde, bunun bazı mevani hayluletiyle tatbik edilemediği zamanlarda, Türkler hakkında pek munsıfane ve mutedil muamelatta bulunduğunu iddia etmekten de vaz geçmemiştir.  Mahut Edirne muahedenamesi akit olunduğu esnada birçokları devlet Osmaniye’nin artık bu darbeden tahlis hayat edemeyeceğine kanaat etmişlerdi.  Hâlbuki Edirne muahedenamesinin akdinden pek az sonra hükümet Osmaniye halet-i isyan ve iğtişaşta olan Arnavutluk’u taht-ı itaate almak gibi bir muvaffakiyet mühimme ile etrafı icab etti.  Bütün Rumeli kıtasında sükûnet ve asayiş iade olundu.  Hususiyle tebaayı Osmaniye, Türk imparatorluğunun tarih teşkilinden beri ilk defa olarak bab-ı aliyi hürmet ve muhabbet hakikiye ile telakki etmeğe başladılar. 

     Islahat ve teşkilat askeriyeye yeniden sırf himmet olunmağa da başlanıldığından Rusya hükümeti, Osmanlıların tam son saatlerinde, kısa bir devre-i asudeye malikiyetle tekrar askeri ve taharri bir hükümet sahibi olabilmeleri ihtimalini elbet derpiş etmiştir.  Rusya’nın en büyük ümitleri devlet-i aliye tebaat-ı Hırıstıyaniyenin kendisine karşı his ettikleri muhabbet ve cazibe-i mezhebiye ye müstenit olduğu hal bu veçhile tebaayı hırıstıyaniyenin bab-ı aliye teveccühlerinin Ruslarca hiç hoş görülmeyeceğine şüphe yoktur.  Rusların adeta müttefiklerini kesilmiş ve gecen harp nihayetinde Ruslarla beraber Rusya’ya çekilmiş olan Bulgarlar güruh güruh eski sahiplerinin elinden kurtulup avdet etmektedirler.  Sırplar dahi daha ziyade bab-ı aliye müteveccih bulunmaktadırlar.  Erzurum vilayetinin Ermenileri de Rusların himaye ve müdahelatından izhar –ı pişimani ediyorlar.  Hatta Yunanlılar Rus tavır tahakkümüne karşı pek münfail, müteneffirdirler. 

     Edirne’nin Ruslar tarafından işgali, Rus askerleriyle Rumeli ahali-i Hırıstiyaniyesinin teması Türk istibdadını unutturacak vakayık hudüsüne sebep oldu.  Birçok köylerin keyfi ve zalimane ve ihrak olunması, ahaliden cebren toplanılan ianeler sebebi ile Rusların senelerce devam eden entrikaları, para sarfiyatı ve dini propagandalar sayesinde vücuda getirdikleri tesiratı mahv etti. 

     Binaenaleyh Rusya’nın, ihtirasat sabıkasını yeni bir şekil altında yürütmek fırsatını, yani Mehmed Ali Paşanın isyanını bir nimet gayri müterakkiye suretinde telakki etmiş, bu hadiseden istifade için her nevi fedakârlıktan geri durmayacağı şüphesiz bulunmuştur.  Rusya’nın Türkiye’deki adamlarının iktidarı, mevki siya siyesindeki nüfuz ve hâkimiyet, acımaz bir el ile her tarafa dağıtılan birçok paralar sayesinde devlet aliyenin meclis aliyesi onun emir ve işaretine tabi kaldı.  Hükümet-i Osmaniye ricalinin hırs menfaatkaranesi, irtikâp ve irtişası malum olup buna munzam olan bütün vesaitin, Mısır ve devleti aliye- meselesine Rusya’nın müdahalesini talep ettirmek üzere kullanılacağı aşikârdır.  Sultan o derece takatsiz bırakılacaktır ki nihayet Rusya’nın imdadına arz ihtiyaç olunacak ve İbrahim paşa ile hükümet Osmaniye’nin itilaf hâsıl etmesine her halde mümanaat edilecektir. 

Mektep bahriyemizde spor:

Çarkçı mektebi talebesi bahriye nazırı paşa hazretlerinin huzurunda idman talimleri yaparken.

     Rusya’nın, arzusu veçhile bu müdahale-i muavenet karanede bulunmak muvaffakıyetine nailiyeti takdirinde Osmanlı padişahının nüfuz ve mevkii mutenası büyük bir sukut manevi ye uğramış demek olup hükümet Osmaniye’nin bütün umur mühimmesi Rus nüfuzu altında temşit olunacaktır.  Bu suret temşitin ise memlekette tatbikine başlanılan ıslahat ve teceddüdatın tevkifini, millet hâkime olan Türklerin gurur milliyelerinin cerihadar edilmesini, tebaa-i İslamiye ve Hıristiyaniye menafi müşterekesinin ihlalini intaç edeceği ve bundan mütevellit infial ve nahoşnudiyenin hep Osmanlı padişahı aleyhine tevcih eyleyeceği ise tabiidir.  Hakikaten Rusya Çarı “Nikola” nın Moskova’da olduğu derecede İstanbul’da da bir nüfuz hakimane ve hâkimiyet himayet karaneye nail olabilmesi için yukarıda izah ettiğimiz suret-i hareketten mükemmel bir plan tasvir olunamaz ve o halde ahiren “Petersburg Gazette” namındaki Rus ceridesinde görüldüğü veçhile Rusya ile Mısır arasındaki hududun ancak Toros silsile-i cibali olabileceği arzusu maalziyade hâsıl olmuş demektir. 

     Devlet Osmaniye’ye karşı Rusya hükümetinin ittihaz ettiği politikayı gavâmızı ile ihata edebilmek için bu politikayı Fransa ve Avusturya politikalarıyla beraber tetkik itmeliyiz. 

     Avusturya hükümetinin politikası devlet-i Aliye’nin iyiliğine masruf görünmekle beraber Rusya politikasına tamamıyla maruz bulunmaktadır.  Avusturya başvekili Yunanlıların (Etniki Eterya) cemiyeti ile İtalya’nın (Carabonieri) teşkilatı arasında vukuunu tasni eylediği bir muhabere sayesinde Rusya imparatoru “Aleksandr” i Yunan ihtilalinden tenfir ettiği gibi, istiklal milliye müteallik efkâr Sırbistan’ın Avusturya hükümetini ribkasındaki akvam muhtelifeye de sirayetten korkarak Yunan ihtilalini bastırmak hususunda devlet aliye ye muavenet dahi arz eylemişti.  Ancak bab-ı Ali memduh ve fevkalade bir vakar ile bu muavenet maruzayı ret eyledi.  Avusturya, şarkta Rus nüfusunun takviyetpezir olması derecesinde Arnavutluk hududunda yeni bir hükümet mustakilenin vücut bulmasından mutedahişdir.  Avusturya hükümeti devlet-i Âliye ye öyle tedabir tavsiye eylemiştir ki, şayet bab-ı Ali bu tedabiri tatbik etseydi bugün Hıristiyan tebaası tarafından kendisine karşı his olunan muhabbet ve hosnududen tamamıyla mahrum kalacak idi.  Avusturya’nın maksadı Türkiye’yi kuvvetsiz, ehemmiyetsiz bir komşu halinde muhafaza edip Türkleri ve umum tebaayı Osmaniye’yi kendi tebaasına karşı fena idare alında dahi itaat ve tahammül gösteren bir millet numunesi ezilmeyecek kadar kuvvetli, lakin Avusturya’ya istinada mecbur kalacak derecede zayıf olmak lazım gelir.  Avusturya politikasında bu maksat daimi ve fiiliyat şedide halindedir.  İstanbul’da bulunan Avusturya memurin siyasiyesi bu maksat için çalışır.  Bu politika menazi’fiye olan Eflak hatasına da şamil bulunur.  Lakin Rusya hükümeti de Avusturya’nın ide-i teşabbüsatını bağlayacak ve tertibat hafiyesini sektedar edecek vesait müteadideye malik bulunmaktadır. 

     Mesela Galiçya’da evamir hükümetin Alman lisanında i’ta olunduğuna dair tahrikâtta bulunulur. Sırbiye de milli propagandalar yapılır.  İstiklal siyasiden, hürriyet milliyeden bahis edilir ve ahiren Yunanistan’da meşhur olduğu gibi vatanperverler ve erbab-i irfan Rusya efkâr-ı mahsusasına hadim olmakta bir mahzur tasavvur etmezler.  Rusya Balkan’ın bu cihetlerinde politikasının bir meş’arı olmak üzere Belgrad’a bir tab makinası gönderir, Sırp lisanında gazeteler tab ettirir ki;  bu lisan Macaristan’daki askeri kolun (Muhacirin askeriye) nin de lisanıdır.  Irken Sırp olan bu askeri muhacirler anlarlar ki, kendilerinin Avusturyalılardan o kadar tazyik görmelerine sebep olan “Ortodoks” mezhebi Rusya imparatorluğunun da mezhep resmi ve umumiyesidir.  İşte böylece yekdiğerine muhip görünmekle beraber bu iki hükümetin siyasetleri arasında pek şedid, fakat hakkı bir mübareze uzanıp gitmektedir. Ancak iki hükümetin zemin faaliyetleri hatt-ı harp gemisi, <Dilaver>  22,400ton mai mahreçle iki milyon yüz bin liraya mal olmuş idi. 

Deniz menazırından

Fırtınada dretnot pruvası

Müteakiibine hatt-ı harp sefaininin kısmet imaliyesi, gemilerin cesametiyle mühim bir tespitte artıyordu.  Muharebe kruvazörleriyle zırhlı kruvazörlerin mesarif imaliyesinde, hatt-ı harp sefaininden daha çabuk bir terfi görülüyordu.  Hafif kruvazörleri dahi, cesametin tezayüdüyle mütenasip bir surette, kesb-i kıymet ediyordu.  Torpidobotların inşa masarifi, bunların cesametlerine ve makine kudretlerine nazaran yüz bin ila üç yüz bin lira arasında bulunmuş;  700 tonluk İngiliz tahtelbahirleri, yüz bin, üç yüz ve en son büyükleri ise iki ila üç yüz bin liraya mal olmuştur. 

     Düşmanlarımızın sefain Harbiye’ce zayiatı, birinci derecede tahtelbahir silahların tesiratına, torpido ile mayına isnat edilmek lazımdır.  Hâlbuki büyük gemilerdeki topların hesabına pek az zarar geçirilmek icap eder.  Bilhassa bir tahtelbahirden atılan torpido, yukarıda zikir edildiği veçhe üzere, birçok harp gemilerinin ka’rı bahre inmesine vasıta olmuştur. 

     Alelhusus harp umumi mebadiyesinde Alman tahtelbahirleri büyük bir muvaffakıyetle sefain harbiyenin tahrip ve imhası emir mühimine çalışmışlardır.  Hâlbuki bilahare, daha 1915 ilkbaharında ticaret harbi ön plana çıkarak tahtelbahirlerin sefain harbiye ye karşı muharebesi ikinci derece-i ehemmiyete düştüğü zaman bile tahtelbahirler, irili ufaklı bir hayli harp gemileri torpillemeğe muvaffak olmuşlardı.  İngiltere donanması, tahtelbahirler hücumuyla büyük gemilerinden 4 hatt-ı harp sefinesi <<HMS Formidable, HMS Triumph, HMS Majestic, HMS Cornwallis>> 4 kruvazör <<HMS Cressy, HMS Aboukir, HMS Hogue, HMS Drake>> ile beraber  8 muhafazalı kruvazör << HMS Ariadne, HMS Nottingham, HMS Falmouth, HMS Dartmouth, HMS Pathfinder, HMS Hawke, HMS Hermes, HMS Arethusa>> yı kayıp etmiş;  Fransız donanması dahi, 3 hatt-ı harp gemisi <<HMS Danton, HMS Gaulois, HMS Suffren>> 2 zırhlı kruvazör <<Amiral Charner, Léon Gambetta>>, muhafazalı kruvazör << Châteaurenault>> ile tahtelbahir muhribi <<Rejel>> i zayi eylemişti.  İtalya donanması ise, 2 zırhlı kruvazör <<Amalfi, ve Giuseppe Garibaldi>> Rus donanması, zırhlı kruvazör <<Pallada>> yı kapıp etmişti.  Bundan maada tahtelbahirler tarafından torpillenerek birçok ufak tefek harp gemisi, torpidobot, tahtelbahir ve mayın gemisi vesaire zayi olmuştur.  Ekseriyet üzere tahtelbahirlerin dökmüş olduğu mayınlara çarpmak neticesi olarak büyük gemilerden <<HMS King Edward VII>> ve <<Rasl>>  İngiliz hatt-ı harp sefaini, <<HMS Donegal>> ve <<HMS Hempshire>> İngiliz zırhlı kruvazörleri ve <<Aratovsa>> sınıfından <<Amgiyon>>  <<Newcasıl>> muhafazalı kruvazörleri ile Fransız zırhlı kruvazörü <<Flyer>>  ve İtalyan hatt-ı harp gemisi <<Regina Margerita>> batmıştı. 

     Sırf topçu ateşiyle iki İngiliz zırhlı kruvazörü, << HMS Monmouth>>  ve <<HMS Good Hope>> Coronel muharebesinde ve İngiliz hafif kruvazörü <<hms pegasus>> Zanzibar önlerinde Alman kruvazörü <<SMS Königsburg>> tarafından imha edilmişti.  Diğer kâffe-i ahvalde, mevzu bahir olan geminin tamamen tahribi, bir torpidoya arz iftikar edip etmediği emniyetle iddia olunamazdı.  Bu husus, bilhassa “İskajerak” muharebesi hakkında caridir.  Rus hatt-ı harp gemisi <<Slava>> Riga harekâtı esnasında 18 Teşrin-i evvelde cesim Alman muharebe sefaininin toplarıyla imha edilmişti.  Bundan evvelki harplerde su yüzünde icrayı harekât eden harp gemilerinin topçu kuvveti, daima netice-i katiyenin istihsaline vasıta yegâne idi.  bugün ise mayınların, torpidoların iştial ettirilen mevad-ı infilakiyesi;  alelekser ağır topların sayısız endahtlarıyla istihsali kabil olan bir neticeyi, en kısa bir zamanda, en az bir gayret insaniye ve nispeten pek cüz’i bir kıymet-i maddiye sarfıyla vücuda getirmektedir.

          ahmed

GİRİT SEFERİ

5

     Müttefikler Hanya’yı almak için boşuna uğraşırlardı.  Çünkü Türkler

 – Hanya ile Kandiye arasında – ve diğer yakın yerlerden mütemadiyen yeni kuvvetler aldılar, şeci ve mes’ud savletlerle Hristiyanlara maktul ve esir dört yüz kişi zayi ettirdikten sonra mütebakisini Kandiye’ye avdet etmek üzere gemilere binmeğe mecbur ettiler. 

     Fakat aynı veziriazam [sadrazam köprülü fazıl Ahmet paşa] adaya Osmanlı milis askerlerinin en iyilerini getirmişti.  Kandiye’nin altında ki ordugâhta, 22 milis sene 1667 de şahane beyaz elbiselerle, fevkalade güzel bir tarzda ayak atarak, öyle mükemmel bir resmigeçit yaptıkları görülüyordu ki. . .   Fakat şehre çok uzaklardan selam vererek, sonra hayli yaklaşarak geçtiler, sıkıştılar ve uzaklaştılar.

     Birinci nazır Ahmed (Köprülülü zade Fazıl Ahmed Paşa) milisleri çalışmağa icbar için yeni – Kandiye Nova – Candia’nın varoşlarını der-akab tesviye ettirmeğe bu tazyik ederek kuvvetle zapt etmek istediği şehrin önünde metrisler açtırmağa başladı.  Nihayet Türkler o metrislerin arkalarında istirahat ettiler. 

     O senenin Mayısından Teşrin- i Sanisine kadar, her iki taraftan otuz üç hücum, on yedi huruç hareketi vuku bularak, altı yüz on sekiz lağım patlatıldı;  bu badirelerde dört yüz zabitle beraber üç bin iki yüz Venedikli ve metrisler haricine çıkarak muayyen bir mesafeye ateş eden Türklerden la-alkal yirmi bin kişi öldü.  .  Türkler, asker ve silahla bir şeye muvaffak olmayınca iğfal

Düşman istilasından kurtulan arazimizden

Mama hatun kasabasının manzara-i umumiyesi

Ve izlal, hile ve hıyanete sülük ettiler.  Fakat hepsi beyhude idi.  çünkü her müdafi asker, her Kandiyeli bir kahraman olmuştu.  Kadınlar bile harp ediyorlardı.  Kadınlar bile kalenin işlerine koşuyorlar, hangi bir lüzum ve ihtiyaç için kemali gayretle çalışıyorlardı ve bütün bu gayur müdafaaları da, senato müdebbir ve müteyakkızdı.  Hemen her ay Venedik den cephane ve erzak gönderiliyordu. 

     Kış geldi:  Türkler metrislerin yıkıklarını tamire, levazım harbiye ile erzakı tedarik ve ihzara koyuldukları sırada, umumi kaptan (Francesko Morozini) de kendi ordusunun halini daha iyileştirmeğe, daha kuvvetli, mükemmel bir müdafaa hazırlamak için kalmaları tamir ve teceddüde başladı.  Be Malta ile kilisenin Papanın on iki kadırgadan ibaret donanması da, Papa dokuzuncu Kalemento’nun yeğeni Venice Nisoro Sipilyorsi’nin kumandası altında, yolda idi.  papaya göre Kandiye meselesi, yalnız cumhuriyetin meselesi olmaktan ziyade, Hristiyanlığın menfaat mukaddesesine müteallik bir mesele olduğu için, seleflerinden daha büyük bir gayretle çalışıyordu.  Papa dokuzuncu Kalemete ile cumhuriyet beyninde bazı ittifaklar akid edilmişti.  Hususiyle papa mukaddes kilise namına Kandiye’nin hulusuna çalışmak ve bütün mesarifi kendi kesesinden ödenmek üzere beş yüz piyade askerini hazırlayacak ve meydan markiye gönderecekti.  Savoya dükası birçok mütenevvi tezahürat dostaneden sonra, cumhuriyetin kendi arzusuyla Kıbrıs kraliyeti namına terk etmek istemeyişine de bakmayarak, Girit’te muvaffak olamayan general Markezivillayı geri çağırdı. Yerine aynı şeraitle Markiz Aleksandır de bovidi Sante Andrea Mostıron gibi, en büyük kaptanlar arasında, kabiliyet ve rusuliyle meşhur bir ecnebiyi gönderdi.

     İlkbahar yaklaşırken sadrazam Girit etrafındaki donanması barındırmak, su ve yiyeceklerinin temini kolaylaştırmak için, Kandiye’ye ancak dört mil mesafedeki Standiya adasından Venediklileri kovmağı düşündü.  Umumi kaptan Francisco Marazini, düşmanın bu maksadını anladıktan biraz sonra, gece 7 Mart 1668 yirmi navi ile Kandiye limanımdan çıktı.  Dışarıda Lorenzo Kortaro’nun kumandasındaki altı kadırga ile birleşecek, havari bir takabel ile boğazı tutacaktı.  Bu vaziyeti muvaffakıyetle alan Venedikliler, Türklere öyle bir ateş ile hücum ettiler ki, pek kısa bir zamanda onlardan pek çoğunu öldürdükten sonra, fetihin deniz tertibatının idaresi kemali emniyetle, sadrazam tarafından kendisine tevdi edilmiş olan meşhur korsan Durak paşayı da öldürdüler.

     Morozino’nun havza-i iktidarına beş kadırga, dört yüz on bir esir, bunların içinde Kıbrıs beyi de vardı.  Düşmüştür.  Ve bin yüz de Hristiyan esir ki bunlar der-akab serbest bırakıldılar.  Etrafı kaplayan sisten herkese raşeler gelerek devam eden bu muharebede Patriciyen’lerden ulufe komiseri Daniyel Costinyan,  çan francesko koronaryelkenci Georgi Garago, Georgi Fosfarini, ve gönüllü Lovici Kalgo, fitilli Tevfik ateşiyle öldüler ve bu arada erzak komiseri Angelo Morini, Marko Balbi, Nicolonoyanni, ve Lorasuyessu;  ve bunlardan maada beş yüz asker, üç yüz yirmi beş kürekçi yaraladılar.

     Bununla beraber Kandiye de kahramanca muharebeler vuku bulunuyordu.  Teşrin sani iptidalarında, Foylade dukası altı yüz Fransız asilzadesiyle beraber vasıl oldu ki bunlar, Hristiyanlığa vurulan hakaret yumruğunu def etmek için kemali havahoş ve arzu ile gönüllü olarak koşuyorlar ve en tehlikeli bir mevki olan San Anderman istihkâmını müdafaa etmek işitiyorlardı.  Folade dukası kendi gönüllülerinin başında hırs-ı zafer, muharebeye girmek için sabırsız, en asıl şövalye en müziçlerinde görülen şiddet mutade ile en ileri hatta düşman ateşinin karşısına gitti.  Fakat hiçbir yararlığı görülemedi.  Sonra, Türkleri muhasemeden feragata mecbur etmek gayret beyhudesiyle bir huruç hareketine atıldı. 

     Fakat düşmanın kuvvetlerini ve ne tarzda muharebe ettiğini pekiyi bilen ve pek az faydalı olmuş ne kadar çok huruçları bilfiil tecrübe etmiş olan Morozini, böyle şeci ve kuvvetli müdafilerin bir derece çok tehlikeli bir huruç hareketine teşebbüslerini arzu etmediğini ve tehayib, umumi bir meydan muharebesine hazırlanmalarını söyledi.  Fransız gönüllüleri bu mütalaayı protesto ettiler;  meydan muharebede ölümle karşı karşıya gelmek, daha doğrusu muharebe meydanının enkazı harabiyesi altına gömülmelerine müsaade almak işitiyorlardı. Morozini, gördü ki, Fransız gurur mütehakkimi, kendi usulünü istiyor.  O vakit Dük de la foylade’nin bu idraksiz huruç hareketinin, fakat yalnız üç yüz asilzade, Savoya fırkasından yüz humbaracı ile yapılmasına razı oldu.

          Nakli: ali fahri

BİR MİLLET NASIL TERAKKİ EDER?

intihabat umumiyenin icrasında suret hareketimiz

     Bütün milli ve akvamı münasebat mesalemet karane ve muamelat sulh perverane hususunda yekdiğerine karib eden her dem mütezayit hissiyat mütekabiliyet-i dostane ve iktiisadiyeyi, her hükümet mütemeddinenin sanayi, ilim ve esbab-ı saireyi terakkiyi istikmal hususunda hükümet ve saireye karşı giriştikleri rekabet şedideyi hususiyle rekabet beynelmilel merkezinin git gide bahr-i muhit kebir havzasına – ki orada Japonya pek mühim bir mevki coğrafi ve siyasi işal etmekte ve pek mühim bir rol oynamağa namzet bulunmaktadır – intikali hakikat mehazasını nazar-ı dikkate alarak şuna kani oluyorum ki;  her Japon rical hükümeti için Japonya’nın bu ana kadar kazanmış olduğu haysiyet ve nüfuz mevkiini muhafazaya ve onu ahd karibde oynayacağı mühim rol için mahya bulundurmaya son derece sadakat karane, vatanperverane çalışmak en mukaddes vazifeyi teşkil eder. 

     Kuvve-i milliyenin mesai ve meşy rekabet karanesinde lazıme-i asliyesi, heyet siyasiyesinin, sağlam ve akilane teşkili olduğundan fırkamız menabi fikriye ve maddiyemize esas kavmi üzerine müeses bir terakki temin etmeğe çalışmalıdır. 

     Ancak taharri olan, hakkın vesait ve şeait iktisadiyesiyle bilfiil ve tamamen müterafik bulunmayan her şekil terakkinin nihayet akim kalacağına, hatta bir maraz milli haline inkılap edeceğine şüphe yoktur.  Binaenaleyh fırkamızın ehemmiyet hususiye atıf edeceği cihetler evvela;  hizmet umumiyeyi milliyenin ifasında kavaid iktisadiye ve şerait kifayet, saniyen memleketin servet maddiye menabiini tezeyyüddür.  Memleketin tekmil fikriyesi de bizzat pek mühim ve muayyen bir şekil terakki olmakla kalmayıp terakkiyat umumiyemizi vücuda getirecek avamil azimeden de birini teşkil eder.  Binaenaleyh fırkamız, ahalinin tenvir ve tahsiline, teali-i ahlakiyesin de ibzal-i himmet ve dikkat etmeli, bu maksadı husule getirebilmek üzere tahsil ve terbiye-i milliye usulümüzü ıslah ve mükemmeliyete isal edebilecek teceddüd perverlerinin büyük bir itina ile tetkikini vazife bilmeliyiz.  Hülasa ancak terakkiyat ve tekamülat fikrîye ve metanet ahlakıye ve maneviyedir ki:  evvel ve ahir maksadımız, olan haricen şeref ve haysiyetli bir sulh ve salah, dâhilen şerefli bir terakki gayelerini temin edecektir. 

     Karib-l havl olan intihabat umumiye ye nakil kelam edersek:  fırkamız efradının ve yukarıdan biri serd edilen efkâr ve şerait siyasiye ye kanaat vicdaniye ile bağlanmış, esasen mucib-i şikâyet ahval ile alakadar olmamış ve hususiyle bu veçhile tesahüb ettikleri kanaat ve vicdaniyelerine sadık ve sebatkâr olmak cesaretini haiz bulunmuş olan zevatın mümkün olduğu kadar çok adette intihap edilmesine çalışmaklığımız lazım geleceğini söylemeğe hacet göremem.  İntihabat umumiye esnasındaki fiiliyatımızın suret-i cereyanını izah için ayrıca bir talimat şubelerimize tevzi olunacaktır. 

Alman toplarının ateşi altında bulunan belde-i nur ve ziyadan bir manzara: 

Paris’in ibret mütehevvidesinden “Arc de Triomphe” denilen tak-ı zafer Napolyon’un en mutena bir meydanında kâin ve altmış metre irtifaındadır.  1870 harbinde Paris ‘i zapt eden muzaffer Alman kıtaatı bu tak-ı zaferin altında resm-i geçit yapmışlardı.  İnşallah yakında aynı hal tekrar eder.

     Şu kadarcık söyleyeyim ki;  milletin meclis milliyede suret-i hakikiyede temsili için

Hareketimizin i’vicacsız, kanaat ve vicdaniyemize göre, serbesti-i kâmil dâhilinde bulunması icap ettiğinden ve fırkamız erkânı müntahipler üzerinde gayri kanuni tazyikler, münasebetsiz nüfuzlar icrasından külliyen ictinab etmeli ve gösterdiğimiz bu fiili hissen misal ile başkalarını da o gibi vesait gayri meşru malik olabilmek için sağlam ve şayan-ı itimad bir heyet intihabına mevcut olmak icap ettiğinden fırkamız bu hususta on ayak ve halka hissen misal olmağı da vazife bilecektir. 

     Fırkamıza mensup olan müntahiblere şunu da ihtar ederim ki bu zevat yalnız seslerini işittirmek fikirlerini ortaya koymak hak kanuniyesine malik olmayıp bu hak kanuniyi akilane, vicdanı bir suretle istimal ederek memleketin hayat meşrutiyetini tekâmüle doğru sevk etmek vazife-i ahlakiye ve mesuliyet maneviyesi altında dahi bulundukların unutmasınlar.  Bundan başka fırkamız azası, gerek kendi aralarında ve gerek diğerleriyle vaki olan muamelatında lüzumsuz ve şedid delk ve temaslardan ictinab eylemelidirler.  Bu gibi şedid delk ve temaslar ve lüzumundan fazla münakaşat

     Vatanımızın meyha yigit içitmeyesini şüphesiz surette tehlikeye ilka eder. 

     Son ve ek mühim olarak şunu ilave ederim;

     Daima der-hatır ediniz ki:  menfaat –ı milliye ve vataniyeyi muvakkat ve nispi olan bir fırka-i siyasiye münafiinden âlâ ve bila tutmak vazife-i esasiyemizdir. 

     Meşrutiyet idaresi esnasındaki terakkiyata bir nazar:

     Kanun esasiyemizin vazı esnasında imparatorumuz demişti ki; 

     <<tebaamızın, ecdcd imparatorumuz tebaa_i sadıka ve akilesinin ihlafi olduğunu nazar-ı dikkate alarak şüphe etmiyoruz ki:  onlar da nokta-i nazar imparatorumuza göre hareket, teşebbüsat ve niyetimize iştirak ve bizimle ahenin ve vifak dâhilinde ibzal gayretle vatanımızın dâhilinde ve haricinde şan ve şevketini izhara ve ecdad imparatorumuz tarafından bize mevrus olan binayı hükümeti müebbeten tersine himmet edeceklerdir.>>

     İmparator hazretlerinin bu iradeleri muktezasına Japonya ahalisi tamamıyla itaate mecburdur.  Tabir ahirle Japon kavmine meşrutiyetin tesisiyle, memleketin icraat teşriiye ve idariyesinde bir hak iştirak verilmiş olduğundan ahalimiz bu hak iştiraki istimal ederken arzuyu imparatoru ile hem ayar olan kanun-u esasi ve meşrutiyetin ahkâmını ve gayelerini nazar-ı itinada bulundurmalı ve bu yoldan şaşmalıdır.

     Teessüf ederim ki;  Bazı ahval ve icraat, memleketin ahval iktisadiyesinin icab ettirdiği veçhile cereyan eylememektedir.  Hususiyle vilayetin ahval maliyesi tasdik olunursa işin böyle olduğu daha ziyade tezahür eder.  Alakadır olan tarafların ekseriya işleri, ellerindeki vesait ve menabia göre idare etmemekte oldukları anlaşılıyor. Zan ediyorum ki: Bu alakadar devair, ekseriya mensup oldukları memleket, vilayet, kasaba ve kariyenin vesait ve menabiiyle mütenasip olup olmadığını düşünmeksizin onu bir arzu ve heyecana kapılarak teşebbüsatta bulunmaktadır.  Masarifimizi, varidatımızla tasfiye olunabilecek bir had dâhilinde tezyid etmek ihtiyatkârlığına layık veçhile tevessül edemiyoruz.

     Ahval umumiyenin suret-i cereyanını tedkik eden hiç bir kimse yoktur ki;  Donanmamızın on sene daha şimdiki halinde kalabileceğini iddiaya cesaret edebilsin.  Her sefine-i harbiyenin kifayet harbiyesini muhafaza edebileceği seneler mahdut olup o müddetten sonra köhneleşenlerin teceddüdü, terakkiyat cedidenin sürat lazıma-i müteakibe ile tatbiki icap eder.  Bu hadiseyi gerek tamir ve teceddüd tesmiye ediniz, gerek tezeyyüd ve inkişaf tesmiye ediniz, mahiyeti birdir;  yani bir lüzum mübremdir.  Mesela;  Aksa-yı Şarkta muvazine- i kuva meselesini nazar-ı dikkate alsak donanmamızın kuvvetini tezeyyüd lüzumunu hangimiz inkâr edebiliriz?

     Diğer cihetten ziraatın, memleket iktisadiyatında en mühim amillerden biri her tarafında matluba muvafık terakkiyat izhar eden ziraat cihetini, ziraattan mütevellit azimeyi nazardan dûn tutmamalıyız. Müstakilde zürra üzerine tarh olunan verginin tezeyyüd olunup olmayacağını soranlar bulunur.  Bu sualle <hayır> suretinde cevap vermeğe muktedir değilim, millet ihtiyaç his eyliyorsa, çiftçi de tacir gibi hissesine isabet eden partkarlığa memnuniyetle tahammül edecektir.

          Mabadı var

               Ali Şükrü

 [ 1 ] – 1892 senesinde Marki “İto” nun bir nutuk rsmisinden.

Millet donanmaya ne vermiş?

1.645.350 kuruş  15 para  12/Mart ila 2/Nisan 1334

Garp cephesi muharebatı hatıralarından:

Fransız başvekili Georges Clemenceau’nun cephesini ziyareti.

Alman ve Avusturya – Macar kıtaatı tarafından işgal edilmiş olan

Rusya’nın Bahri siyahta kâin en mühim bender ticaret i

“Odesa” şehri menazırından

     İdman hayatı:

Harp sıralarında futbol

     Bir kurban bayramının hengâme-i serverine tesadüf ettiğini henüz unutmadığım ilan –ı harbi spor ittihad kulübünün zümridin çayırlarında duymuştum.  İstanbul futbol kulüplerinin ilk mevsim sa’yiiini tertip için toplanılacak bir zamana tesadüf eden bu haber, hepimizde futbollun artık bir hülya olacağını, eldeki gençlerin böyle bir zamanda futbol ile uğraşacak vakit bulamayacağını tevlid eylemişti.  Her ilan harbi takip eden ve birkaç gün sürebilen ilk vatanı teheyyüçler kesb-i sükûn edildikten, hisler daha mutedil, fikirler daha esasi şekle girdikten sonra futbol harp sebebiyle terk etmenin pek de manalı bir şey olmadığını hep anlamıştık.  O andan itibaren dördüncü mevsimdir ki, futbol muntazam bir program dâhilinde hayat tabiiyesini takip ediyor.  Kulüpler müsabakalara iştirak eyliyor.  Birinciler tayin ediyor velhasıl sevinecek sandığımız bir ışık yine yanıyor.

<<Devran yine ol devran âlem yine ol âlem

     Fakat Bu dört mevsimin pür hatır gece ve gündüzleri arasında nelerimiz gitti.  Neler kayıp ettik?    Rakim ül huruf ki bu âlemin on seneden beridir peyki olanlar için bundan dört sene evvel sıçrayan top şimdi eski neşve, eski şevkiyle hoplamıyor.  Dört sene evvel kulaklarımıza ana sesi kadar tatlı gelen düdükte bu gün hazin engiz inletiler duyuyoruz.  Oyuncu olsun, seyirci olsun, her müsabakanın heyecanlı, hararetli sıralarında ekserimiz;  son gününü aydınlatıp gurup etmiş spor güneşlerimizden bir kaçının ismini içimizi çekerek yâd ediyoruz.  İşte harbin spor hisleri üzerindeki tesiratı. 

     Eskileri kıyasın;  yenileri, semaaten müşterek ele alalım.  Bizim idmancı cemaatı bilmelidir ki;  harpten evvelki kıymetimiz, kıratımız ile bugünkü vaziyetimiz ve halimiz arasında hayli fark vardır.  Bizim spor âlemi de harpten nasibe-i felaketi almıştır.  O kadar diyebilirim ki harpten evvelki senelerin birinci sınıf bir takımını bir gün muhtelit bir takımla mağlup etmek mümkün değildir.  Yerlerini dolduramadığımıza hepimizin kani bulunduğu futbolcu şühedası hakkında dört satır miktar bile olsun yazılmayışı, o zamandan beri taşıdığım fikrin pek de doğru olmadığını his ederek günah kabilinden itirafa mecbur oldum.  kide-i hatırdan kurtulmak için şu birkaç fikre yukarıki telimleri izhara sevk etti.  Dört sene evvel harp esnasında futbol oynanamayacağı kanaatinin bugün adım isabet initastik etmekle beraber, yine o sene – harpte de olsa futbol oynanır – şeklinde taşıdığım fikrin pek de doğru olmadığını his ederek kefaret günah kabilinden itirafa mecbur oldum. Ve anladım ki biz harp esnasında futbol oynamadık.  Fakat futbol öldürmemek, büsbütün bir vakf-i tatile uğratmamak için futbol manevraları yaptık.  Ve hala da yapıyoruz.  Çünkü: 

     İlanı harbin ilk velule-i cüş ü huruşiyle kalplerden hemen hemen hiç birisi esaslı kuvvetini teşkil eden azasından kimseyi kayıp etmemiş üç dört ay sonra başlayan bir cezir hareketi kulüplerde büyücek rahneler ve boşluklar husule getirerek 1330 – 1331 mevsiminin son demlerini buhran engiz bir şekilde emerara sebep olmuştu.  Bahis eylediğimiz bu cezr hadisesi 1331 – 1332 mevsiminde de fazla miktarda ikayı tesir etmiş ve bugün mevcut kulüplerden ekserisinin nısfından fazla oyuncusunu o zaman alıp götürmüştür.  O oyuncular ki alelekser bizde tecrübedidelikle, İngiliz oyuncularının tarzlarına ülfet etmiş olmakla maruf idiler.  1331 – 1332 mevsiminin sonları, kulüpler için mevcudiyetlerini düşünmek anlık hulul ettiğini direk bilme zamanı olarak tayin edilebilir.  Çünkü hemen ekseri kulüpler 1331 – 1332 mevsiminde kendi elinde hiç değilse bir mevsim tam kalabilecek oyuncular tedarik etmek ve takımlarını o şeraite haiz oyuncularla teşkil eylemek mecburiyetini his eylediler.  Bu andan başlayan yamamak ameliyatı hala devam eylemekte ve harp sürdükçe hitama ermeyeceği tabii görülmektedir. 

     Bidayette kulüplerini terk edip bir kısmı şehit olan bir kısmı da dört senedir cenahı Harbiye’deki vazifesi uğruna futbol ile uğraşamayan eski idmancılarınızın harpten sonra eski mevkilerinde ispat-ı vücut edemeyecekleri pek bedihidir.  Bu yüzden ettiğimiz zararı telafi o kıymetli adamların yetiştikleri zamana kadar bir müddet te yine öyle kabiliyetli vücutları çalıştırmak iktiza eder.  Bu boşlukları doldurmak meselesinden sarf-ı nazar ilk tahriri yine hedefe amale tevcih için arz etmek isterim ki, bir kısmı vazife davetiyle şanlı iftiraklara uğrayan bir tam takımdan kalanların yanına, gidenlerin yerine gelen yeni oyuncular eski takımın bekayasıyla çabucak ulfet ve tesis ahenin hareket almış bittabi mümkün olamamış ve 1330 – 1331 mevsiminin sonuyla 1331 – 1332 mevsiminin kısm-ı zaam evvelini hep bu danışmak ameliyesinin tatbikatına münhasır kalmıştı.  Kulüpler eldeki azayı bir mevsim tam için olsun tesbit edilmiş bir hale getirinceye kadar bakayadan ve oyunlara nim eltidarın eklemen yeni oyunculardan bir kısmı yine aynı hazır tesiriyle çekilerek yerlerini (harp oyuncuları) namıyla ancak takip edebileceğim oyunculara terk etmişlerdir ki elhalet haza kulüplerdeki oyuncuların ekserisi bu nevi dâhildirler, yani ya vazife askeriyesini merkeze ika yahut mektep veya memurin gibi bir sebep tecilinden istifade eden yahut henüz dâhil esnan olmayan sporculardandır.  Adedi bugün bine ancak varan sporcularımızın güzide birinci sınıf oyunculardan acaba kaçta biri bu said tala mazhar olabilirdi?

     İşte hep tesadüfe, talihe bağlı olan bu işte kulüpler ellerindeki azayı – talihli – neviinden intihaba ve onlarla muhafaza-i mevcudiyete mecburiyet his etmişlerdir.   (harp oyuncuları) işte o talalilerden yetişerek bir gün birinci sınıf ismini alan oyunculardır.  Harp oyuncularıyla tamamlanan takımlar 1332 – 1333 senesindeki müsabakalarını harp oyuncularının ikmal mukarreratına hasr eylemişler ve o mevsimde ancak mütecanis bir şekil almak istidadını gösteren takımlar, “kabiliyet” yerine istikrar nokta-i nazarından seçilmiş oyuncular arasında pek de kolay hasıl olamayan ahenk tesisi ile ancak meşmul olabilmiştir. 

     1332 – 1333 mevsiminden sonra kulüpler oyuncu zayi etmişse de ondan evvelki mevsimlere nazaran onda üçü tecavüz etmemiştir. 

     Bu son sene gelince, geçen seneden başlayan tesis ahenk kasiyesi bütün kulüplerin olanca gayretiyle husulüne çalıştığı bir emmiyedir.  Her takım oyundan evvel ve sonra hep bu işi düşünmektedir.  Ve iddia edilebilir ki henüz bu emelini yüzde elli derecesinde elde etmiş takım mevcut değildir. 

     Birinci mevsimi hep yamamak, ustaları gayıp edip acemileri ikame eylemek ile ikinci mevsimi eskilerle yenileri alıştırmak, aynı zamanda muttasıl boşalan yerleri doldurmak için daha sabit oyuncular seçmekle üçüncü ve dördüncü mevsimleri de kabiliyeti mühmel fakat yerinde sayabilen oyuncular arasında ahenk tesis eylemek ve onlarla bir takım yetiştirmeğe çalışmakla geçen bir dört mevsim harp bizim futbol tarihi için pek de parlak sahifeler teşkil etmeyecektir. Senelerce birbiriyle oynayarak ancak kemale erebilen bir takım efradın her sene birkaçı değiştirilir yine o makinenin iyi işlemeyeceğini çocuklar bile takdir eder. 

     İşte her an meslektaşlardan, alakadarandan işittiğimiz;  eskilere, eski müsabakalara karşı tahassürler o – velev ki birkaç senelik fakat – az çok tesis etmiş ahengin şimdiki oyunlarda görülemeyişinden münbaistir.  Binaenaleyh bu harp senelerinde kulüplerin vazifesi bizce yalnız muhafaza-i mevcudiyet eylemek ve memlekette pek mütereddit ışıkla pırıldayan bu nuru söndürmemek için irfana suretiyle uhdesine isabet eden sa’y ile iktifa eylemek hususlarına inhisar edecektir.  Şampiyonluk, birincilik, kazanmak, kayıp etmek, bunlar hep efsane, hep hayalden ibaret kalır.  Çünkü bütün kulüplerin ellerinde ihtiyat oyuncu namıyla, gidenin yerini dolduracak kıymette futbolcu mevcut olmadığını ve gidenlerin de evvelen kulüp müdürandan istihsal musadeye rağbetleri olamayacağı için takımdan bir iki oyuncusunu ve hele zayi eden bir kulüp o seneki mesaiyi mukaddeme senede hep kazanmış da olsa badema mağlubiyet ihtimalleri arttığı kadar rakiplerinde de bu hal makusen ika tesir eder. 

     Demek isterim ki oyuncusunu kabiliyet ve sa’y itibariyle takımına koymamış olan ve alel husus vazifeten terk mevki eden oyuncuları üzerinde bittabi takım olamayan bu günkü kulüpler kazançlarını ya kendi said tali yahut rakiplerinin askerlikle daha ziyade şereflendirdiğine haml etmeleri, hatta bu yolda mükerrer olabilecek mevkide bulunanlara münasebat resmiyenin ihdas edebildiği tesadüflere mevkilerini medyun olduklarını elbette unutmamalıdırlar.  Pek dar olan spor muhitinde bu hakayıkı birbirimizden salkıyacak mevkide değiliz. 

     Demek isterim ki;  harp senelerimizin mesaisi, yukarıda muhtasar bir icmalini arz eylediğim safahatı havi bir futbol manevrası müsabakaların netayici de o manevraları yapan takımlarla hiç de alakası olmayan tesadüf ve taliin tevcih aniyedir.  Bizim o netayicden ziyade manevralarımızın muntazam olabilmesine fert sa’y i eylememiz ve artık alel bedboşalmış olan eski idmancılarımızın yerine koyacak adımları yavaş yavaş tatabbu eylemeğe başlamamız lazımdır.

     Harpten evvel mevcut oyunculardan elyevm Altınordu takımında bir, bir Anadolu  takımında bir, Fenerbahçede iki, Galatasarayda iki,Süleymaniyede üç oyuncu kaldığını söylemek bu boşluk genişliği ile futbolun harp hazırdaki  hisse-i iştirakini ve binaenaleyh  bu uğurdaki mesayimizin ehemmiyet ve vaziyetini efhama zam ederim ki kafidir. 

          Burhaneddin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.