DONANMA MECMUASI 13 / Mart.1911

DONANMA MECMUASI 13  –  Mart.1911

  BAHRİYE NAZIRI MAHMUD MUHTAR BEY EFENDİ HAZRETLERİ.

BİR SENE SONRA

1326 senesi martı idi.  donanma cemiyetini kuran hamiyetli millet karşısında dembesteyi hayret oldu.  Çünkü tarih teşkilinden dokuz ay geçtiği halde hayatı mevcudiyeti milletin atiyi şevkatine delalet edecek bir mahiyeti iktisap eylemiş idi.  işte o zaman hissiyatı iftihar ve şükranına mecmuasını vasıta ittihat etti.  İşte bu tercümanı şükran beyan bugün ikinci seneyi intişar iyesine giriyor.  1326 senesi martında sahifeyi evvelin beyanına şu suretle nakşı hissiyat ediyordu. 

(bu ne teali bu gün suret pezir intiba olan şu mecmua, halden istikbale hükümran olacak bir teşebbüs azim maliyenin nakşı müstehseniyedir ki her satırında niyet hülasaya rehber olan tevfik rab izzet; her sahifesinde hamiyeti millet, fedakârı ümmet mancalıdır.  Güya bir abideyi ranadır ki Hümeyra cehdi gayret, banisi millet, kalemkârı da bu iki kuvvetten istihsal himmet eden cemiyettir.

Bir kasideyi dalaradır ki her mısraı maal piray samimiyet, her beyti beyt el kasıd hamiyyetdir.  Böyle tabir ediyoruz.  Çünkü mecmua eser çıra desti cemiyet değil, mahsulü efkâr millettir.  Orta yerde tertibe vesâtet ebedi medarı mefharet cemiyettir.)

İşte bu nakşı müstahsen şükranın binayete teali şu nüsha ile tekrarı müyesser oldu.   Çünkü bir senelik hayatı neşriyemiz intiha pezir olmuş, ikinci sâl i sa’y başlamıştır.  Mecmua, donanmayı Osmanî muaveneti milliye cemiyetinin vasıtayı neşir efkârı olmak itibariyle bir senelik hayatı neşriyesinin bilançosunu geçen nüshadaki fihristiyle millet muhteremeye takdim etti.   Fakat maksat asalesi cemiyetin icmal mesaiyesi olduğuna göre o bilançonun en mühim fesanı bu cihet teşkil ediyor.  Tetkiki hesabat ile anlaşıldığı üzere cemiyet, asıl geçen sene şubatından sonra defter hesabatındaki yekûnlar ile bütün cihanın inzar dikkat ve istihsanını celp etti.  Dem geldi ki haftada altmış bin lira tevdiat oldu. 

Bu esnada Almanya’nın Şuhav fabrikasından dört torpido iştira olundu.  Bütün cihanın tasdiki ile sabit olduğu üzere bu dört sefineyi harbiye henüz emsaline en muazzam donanmalarda bile yeniden yeniye tesadüf edilmekte bulunan bedayı ahire fenniye dendir.  Bunlar, peyderpey gelirken zırhlıya görülen ihtiyaç acil cemiyeti ikinci fakat büyük bir teşebbüse daha sevk etti.  Bir milyon lira mukabilinde iki zırhlı daha mubayaa olundu.  El yevm maziyi şevketimizin iki kahraman

Sayfa: 1154

namdarının ismi mübarek’ine izafetle yad olunup komşularımızı mecbur tefekkür eden bu iki zırhlı cemiyetin defter hizmetinde henüz ikinci haneyi gösteriyor.  Üçüncü kayıt ise yakınlarda gelecek olan sefain mükemmeleyi nakliyedir ki hükümetin bu gibi sefaine olan şiddeti ihtiyacı hepimizin hatır nişanı olmak gerektir. 

Üçüncü teşebbüsten sonra cemiyet hitama hizmet etmeyecektir.  Buna ihtimal vermek milletin hamiyet ve fedakârından, istikbalinden, kati ümit demektir.  Hâlbuki istikbal, halden bize bakıyor.  Hâlbuki millet, fedakârlığa amade duruyor.  Çünkü hayat ve haysiyetinin taarruzdan vakayesi için donanmaya o kadar ihtiyaç var ki. . .

Vatandaşlar! Daha geçen gün idi, beş altı sefineyi harbiyeden mürekkep bir Avusturya filosu Selanik limanına geldi.  Osmanlılık, komşu ve dost bir devleti muazzamanın şu ziyaret bahanesini hissiyatı medeniyetin vesileyi tezahürü şeklinde, binaenaleyh memnuniyetkarane taliki ettiği zaman derin bir hasbıhal vicdaniye de bulunur.  İşte biz de bu hasbıhali burada tekrar ediyoruz:

Acaba hangi Osmanlı kalbidir ki böyle bir filoyu temaşa ettiği zaman derin bir iştiyak ve tesir duymasın?  Çünkü öyle bir filonun sancak gönderinde Osmanlı bayrağının, şanlı bayrağımızın her temevvücünde kalplere inşirah bahş olmasını ister.  Geçen gün bir mütehassıs bahriye bu Avusturya filosunun o saf harbiyesini yazdığı zaman pek ziyade şayanı dikkat malumat veriyordu.

140 tonilato cesametinde bulunan büyük zırhlılar dretnot sistemindeki sefain inşa edilinceye kadar en kuvvetli harp sefinelerinden madud imiş.  El yevm kıymeti Harbiyeleri hiçbir vakit istisğar edilemeyecek bir keyfiyettedir.İşte öyle bir temaşa esnasında bir Osmanlı kalbinden neler geçiyorsa bu gibi hakayık müsbetenin verdiği irat’ı da ilaveli.

Koca Osmanlılık. . .  Sen o bu nihayet sualinde Osmanlı zırhlısı bekliyerek seneler, elim, haysiyet sükûn demler geçirdik. . . Artık o tahassürün çok sürmeyecek, çünkü ilk hareket büyük bir azim ve himmetle başladı.  Artık komşuları düşündürmeğe başlayan ilk filo sahilimizde geziniyor.  Yarın büyük bir filo, gasp edilmek mutat olan Osmanlılık hakkını ateş faşan, saka nişan topları ile müdafaa edecek. . .  İşte ilk adım, sen o hatavayı takip et. . .   Fütur etme. . .   terahi etme.  Her zaman söylüyoruz.  Hakikat yaman, ferda müthiştir.  Sair milletlere bakalım: 

Yarım asıra karib bir sayi miknet efzaya kanmamışlar!  Senede birkaç derid navet, birkaç kaleyi seyyar ateş fişan deryaya tenzil ediyorlar.  Ya biz!  Ya bahri sefidi malikâne fütuhatı haline koyan Osmanlılık senelerce en gaddar eller altında donanmasını kaybederek ancak inkişaf meşrutiyetle yeni bir hayata giriyor.  O hayatın ümide gancaları yeni zırhlı.  Dört torpido olamaz.  Muhterem

Sayfa: 1155

kardeşler!  Maaziz Osmanlılar!  Size bir yekûn musaa bir icmal sütun daha eraye edeceğiz: 

(kumandan de balenfur) İngiliz donanmasının 55 zırhlı, 38 zırhlı kruvazör 78 muhafazalı kruvazör ve 204 muhripten mürekkep olduğunu söylüyor.  Bu rakamları gördüğümüz zaman durduk bu yekûna yetişmek ile kendi ihtiyacatımızı temin kaziyesi arasındaki farkı vicdan hamiyete terk ederiz.  Bu gün İngiltere 14300 tonluk on beş millik yedi, 14900 tonluk, on altı millik altı zırhlıyı nazarı ehemmiyete almıyor.  Formidable sisteminde sekiz zırhlı ki 15000 tonluk ve on sekiz millik sefaini harbiyedir.  Bunlar da Coşuma muharebesinin inzarı ibrete vazi ettiği derslerden evvel yapılmıştır.  Ondan sonra dretnot sisteminde ve efzar zırhlıları da yazalım mı?

1906 senesindeki dretnot 18300 tonluk, sürati 21 mildir.  Bir zat mütehassıs diyor ki:

(yine Coşuya eda etmiş idi ki galebenin temini, manevranın iyi idaresi için sürate ihtiyaç vardır.   Hâlbuki dretnot gibi cesim zırhlılara eski makineler arzu edilen sürati veremez.  Binaenaleyh, <<turbine>> makineleri ihtira edildi.  İşte koca bir demir kütlesi bu sayede 20 hatta 30 mil sürat temin ediyor.)

Rica ederiz, bu satırlara dikkatle bakalım.  Nasıl çalışıyorlar?  Biz nasıl çalışacağız?  Aradaki fark müthiştir.  Bir hafredir ki onu ancak Osmanlılık gayreti emel edebilir.  Evet vatandaşlar!  Yine tekrar ediyoruz.  İşte müthiş dediğimiz hakikat, bu gibi hakayık musibete ile gözümüz önünde duruyor.  Bu birkaç rakam, bir iki söz, bin sahifelik bir kitap teşvikinden daha müessirdir.  Zabtı nefs edemiyoruz, yine sözü o sahip ihtisasa terk ederek bir levha daha arz ediyoruz:

(liden setimento iki zırhlı kruvazör (1911) tulleri 213 arzları 26,4 çektikleri su 8.45 metredir.  Hacimleri 260.773 süratleri otuz mildir.  Her birinin esli hası sekiz 343 on altı 102 milimetrelik topla iki kovandır.  Bu sistem bir medeniyet harikasıdır.  Çünkü 26773 tonilatoluk bir sefineye henüz hiçbir millet 30 mil gibi azim bir sürat verememiş ve daha bir zaman veremeyecektir.)

İşte medeniyet.  İşte gayret.  İşte himmet. . .   Yirmi altı bin tonilatoluk bir sefine rüzgârlar gibi uçuyor, saikalar gibi dehşetler saçıyor.  Osmanlılık kütleyi muazzaması bu havarik fen ve sanat arasında duruyor.  Ne yapılmak icap ediyor ise bu satırları okuduktan sonra sen vicdanınla, izanınla, irfanına ibkanınla takdir et!

Bu takdir esnasında haritayı osmaniyeyi hayalen

Sayfa: 1156

çiz.  Sahil arasındaki ebadın kaç miline bir Osmanlı sefinesi düşüyor?

İşte bu elim hakikattir ki donanma cemiyetini daima bu gibi hata biyata sevk ediyor.  Çünkü bütün milletin celb inzar intibahı yine tevci milletle deruhde ettiği hizmeti muazzama cümlesinden olduğuna kanidir.  (kâr evelde kişi akibet endişe gerek) hükmü bilakiz zaniyatta çay tatbik bulmaz.  Biz şimdi tazyid minnet kâr muazzamanın mebdaında buluyoruz.  Bahusus bir bahri programın suhulet tatbikine de mezhuruz.  Muhtaç beyan olmadığı üzere devletlerin bahri programları ihtiyacat haliyeden ziyade istikbale hükümran projelerden ibarettir.  Bizim donanmamız ilk hatve terakkiyi atarken düvel mütecaverede aynı hatveyi atıyor.  Faraza Avusturya henüz drıtnavutu deryaya tenzil edemedi.  İtalya ilk hatvede bulunuyor.  Halbuki bir de aynı hatveyi atarsak tekemmülat atiye de aynı dereceyi muhafaza etmiş oluruz.  Çünkü vahit harp drıtnavuttur. 

Muhterem Osmanlılar!  Biz bir nazar muhteremimizin dediği gibi şimdiki halde vasi bir bahriye programı  takip edemiyeceğiz.  Fakat bizim istediğimiz muhafazayı hayat ve haysiyettir ki işte bu da ihtiyacatımızı kafi bir donanma ile olur.

Muhterem Osmanlı!

Zikri dağderun olmasın!  Senin mensup olduğun bu kütleyi muazzama donanmasızlık yüzünden nice kahırlara, elemlere hedef oldu.  O sefahatın tekrarını arzu etmiyorsak donanmayı, donanma ianesini unutma!  Onu unutmadığını eseriyle isbat ettiğinden cemiyet senden hamiyet  ve namus borcunu bekliyor.

Sayfa: 1157

SULTAN SELİM EVVELİN ORDUĞAH DAİMİYESİ

VE ETFAL METRUKE

Başlangıç bir iki söz:

     1321 senesi temmuzunun beşinci Cuma günü vakit zuhuru idi.  esasen selamlığa her hafta giden bir tabura mensup olduğu halde mahza kıtaât askeriyede bulunmaklığım mahzurlu görülerek taburdan ihraç kılınmış olduğumdan istanbuldan çıkmamak üzere sevkiyat askeriye memuriyeti refakatinde müstahdem idim;  Şimdiki harbiye nezaretinde vaki Atik Taşkışla’nın büyük kapısının yanındaki zabit odasında Macar Mahmut Ali paşamız Tahsin beyle oturuyorduk.  O, bir fotoğrafın kendisine mahsus mühim bir ihtira olan foto minyatürünü yapıyordu.  Ben de vefatımda terekemden çıkacak asara zamimeten yazmakta olduğum şu makaleyi bitirmiş idim. . . Bir infilak sesi ortalığı gümbürdetti.  Refikim işmi’zâzat vechiyesinden bir ümit, bir temenni ile metr ufuk olduğu anlaşılacak vechile – yüzüme bakarak <<bu ne? tam da öğle vakti? . . . >> dedi.  Ben de pek anlamadan <<düşündüğün gibi değil, baruthanede bir yer patlamıştır;  İşte ona ait makalem de bitmiştir.>> diye cevap verdim.  Biraz sonra dışarı çıktım nöbetçi levası İsmail paşa hazretleri de istiknah etti.  Kendilerine <<baruthanede olsa gerek, garip tesadüf olmak üzere şimdi buna dair şu makaleyi de bitirdim.>> dedim.  Fakat vaktiyle Pilevne’de bulunmuş olan bu eski asker <<aldanıyorsun>> demekle iktifa etti. 

     Ama bir refik muhteremim birkaç aydır üç dört defa teessürle tekrar ediyordu:  <<selamlıktaki bu arabaların intizamsızlığı canımı sıkıyor.  Dünyanın hiçbir yerinde saray hükümdarı civarında arabalar böyle intizamsız bulundurulmaz.  Bir şey değil, acıklı bir felaketten korkarım.>>  Fakat hiç hatırıma gelirmi idi ki sultan Hamid sarayında bomba patlayacak?. . .

(tesadüfat garibeden olarak 1321 Temmuzun beşinde Yıldızda bomba patlamış, 1323 Temmuzu beşinde binlerce bombaya muadil olan meşhur kasırga Yıldızda asar dehşetini göstermiş 1324 Temmuzu önünde meşrutiyet zorla alınmış idi.)

     Tasviri efkâra tefrika edilmekte olan <<yeni Osmanlılar>> tarihini okurken Gedik paşa külhanbeyleri hakkındaki bahse gelince, zaten kısmen de evladı metruke ye ait bulunan mahut makaleyi tahattur ettim.  La elhamd meşrutiyet ilan edilmiş ve matbuata hürriyet verilmiş olduğundan terekemden çıkmasına kadar tereke mahal olmayan ve bir yevmi tarihi de yazılmış olan bu makaleyi yeni Osmanlılar tarihinden de ettiğim istifadeye göre biraz ilave ile neşre iptidar eyledim.

Taif

6.Şubat.1326

10.Mart.1908

Sayfa: 1158

     Askeriye imalathaneleriyle medharlarin hep payitahtlarda cemi edilip buraların düşman eline geçmesiyle vesaiti harp ve müdafaanın kâmilen kayıp edilmiş olmasından münbais idi.

     Fakat asır ahirde hengâme harpte muhasım hükümete ait olmayan ve harp kaçağı addedilmeyen mebani ve eşyanın zapt ve taarruzdan masun kalması yani yağma usulünün çoktan lağvedilmiş bulunması hasebiyle payitahtlar merkez tecemmülat ve tezyinat addedilecek bir hale konmuştur.  Böyle mecmu beşer bir beldeyi muazzama ve muntazamayı muvaada mültehibeyi askeriyenin tahtı tehdidine bırakıp ta ara sıra vuku bulan kazaların daireyi tesir ve fecaati tezyit etmek muvaffak nefis görülemediğinden mühimmat askeriyeden muvaada mültehibeyi imalathane ve medharleri, değil payitahtların hatta şehirlerin bile pek uzağına nakil edilmiştir.  Bahusus ihtiraat cedidenin ihfası usulü harp hazırın yegâne medarı tefevvuku olup büyük şehirler civarında müesses imalathaneler serairin sirkatini teshil ediyorlar.  Bu sebepten naşi yeni bir silahın ve ya barutun fabrikası mutlaka ücra ve merkezi medeniye ye uzak bir köyde bulunmalıdır.

     Bir maddeyi iptidaiyenin ihraç ve istihsal edildiği mahalde imali tasarruf azimi mucip olacağından ıslaha, alet ve edevat saireyi harbiye imalathaneleri bilhassa bunların imaline yarayan mevâdd iptidaiyenin bulunduğu mahallerde teessüs kılınarak bilahare işin ehemmiyetine göre oralarda bir takım beldeler vücuda getiriliyor, yani şehirler için imalathaneler değil imalathaneler için şehirler teessüs kılınıyor.  Hele hükümetler fabrikacılık usulünden çoktan feragat eylemiş olduklarından yekdiğerine rakip olan şirketler kendi imalathaneleri için mallarını ucuz ve nefis olarak meydana getirebilecekleri mevkileri intihap ediyorlar.  İşte bu gibi vesailden dolayı payitahtların mevadd askeriye ile hiç münasebetleri ve hedef el harekât usulü olmak için pek o kadar değerleri kalmamıştır. 

     Bugün muhasım ordular yekdiğerinin kuvayı külliyesini hedef el harekât ittihaz ediyorlar ve düşman kuvayı külliyesini mahvetmekle bütün memleketi müdafaadan aciz bırakıyorlar.  Ve böylece neticeyi katiyeyi istihsal eyliyorlar. 

     Her hükümet her türlü mühimmat askeriye müddahiri ittihaz edeceği mevkii keyif ma yeşayı ediyor ma meşadır.  Bu mevkilerin temini için hudutların ahvali tabiye ve coğrafyası ve dahilinde meskûn ahalinin tavır ve cinsiyeti nazarı dikkat ve ehemmiyete alınmıştır.  Mesela Rusya’da islaha ve mühimmat askeriye imalathaneleri hep Volga nehrinin sol sahili ilerisinde Teessüs kılınmıştır.  Çünkü bu tarafa bu ana kadar hiçbir düşman ordusu ayak atmadığı gibi bundan sonra da atmak ihtimali olamadığına Ruslar kani bulunuyorlar.  Bundan dolayıdır ki birinci Alexander Moskova’yı yakıvermekle Napolyon’un teşebbüsatını akim bırakmıştır.  Bundan başka dinamit

Sayfa: 1059

fabrikalarında asıl Rusya’yı teşekkül eden büyük Rusya ahalisinden başka amele kullanılmaz.  Halbuki Rusya da bir çok akvamı muhtelife ile beraber küçük Rusya, ak Rusya gibi Rus unsurundan kavimler dahi bulunduğu halde Rusya hükümeti bunların hiç birine dinamit fabrikalarında hizmet etmeleri için itimat göstermiyor.

 DONANMAMIZA ÜÇ YÜZ FRANSIZ LİRASI İATA EDEREK İBRAZI SEMAHAT VATANPERVERANE EYLEYEN KUDÜS ŞERİF HEYETİ İDARESİ AZASINDAN SABIK KUDÜS UMUR ECNEBİYE MÜDÜRÜ BEŞARE EFENDİ HAZRETLERİ.

          Cennet mekan Sultan Selim evvel hazretleri devletimizin, islamın atisi için en ciddi ve en hakiki düşünen bir padişah muazzamadır.  Devleti Osmaniye’yi hilafet islamiye ile teyit ve takviye etmek, memalik Osmaniye ahalisini yek din kılmak, Avrupa dan ziyade Asya ya ehemmiyet vermek, islamı mezhep ve ahde irca eylemek müşaraliye hazretlerinin programlarının esasıdır. 

Sayfa: 1160

     Sultan Selim hazretleri birçok askere lüzum gösteren bu programın tatbiki için Kayseri’de daimi bir ordugâh teessüs buyurdular.  Fakat burada edyan saire eshabının kesreti ve tabanın yeniden kılınması fikrinin duçar muahza olması hasebiyle Avrupalıların son asırda düşündüklerini

 MEKTEBİ HARBİYENİN SENEYİ DEVRİYESİ MERASİMİNDEN:  ŞEYH ÜL MEZUNİYEN OLAN FERİK HÜSEYİN PAŞAYA VEKÂLET EDEN GAZİ AHMET MUHTAR PAŞA İLE HARBİYE NAZIRI MAHMUT ŞEVKET PAŞA VE ECNEBİ ATAŞEMİLİTERLERİ.

daha evvel vakit düşünmüş olan müşaraleyh hazretleri Kayseri ordugâhına bedel diğer bir mevkiin tedarikine lüzum gördüler.  Konya ile Kayseri arasında vaki Karapınar mevkiini tensip ile cesim denecek bir camii şerif inşa ve bir belde teessüs buyurdular.  Filhakika

Sayfa: 1161

bu mevki;  cet âlâyı âli tacidarı Süleyman şahın Ertuğrul gaziden ayrılan bakiye kabilesi efradından oldukları rivayet sahiha ile mervi bulunan bir aşiret tarafından iskân kılınmakta ve civarında barutun anasır asliyesi olan

 MEKTEBİ HARBİYENİN 75.enci SENEYİ DEVRİYESİ MERASİMİNDEN:  MEKTEP MEZUNLARININ MERASİM ESNASINDA BULUNDUKLARI MEKTEBİN BALKONU.

olan güherçile çıkmakta ve hele nefis kömür ve kükürt madenleri bulunmakta olması itibarıyla, değil o zaman bugün dahi ehemmiyetlidir.  Bu mevkide her nevi ıslaha ve mühimmat harbiye fabrikaları, depoları teessüs

Sayfa:  1162

kılındığı takdirde hem alet ve mühimmatı askeriye daha ucuz vücuda gelir hem de yeni ihtira kılınacak bir Osmanlı silahının malzeme askeriyenin inzar ecânibten muhafazası mümkün olur.  Bahusus bugün bizi pek tedhiş eden dinamitli hamberelerden sonra her süvari neferinde üç beş tane bulundurulmağa mecbur olacağız.  Bunları bittabi payitaht civarında imal edip İstanbul’u yeniden bir tehlikeye koymayacağız.

     İşte azmiperver bir padişahımızın unutulmuş fikir hümayununun yeniden tatbiki için bir takım sebepler, vesileler tahassür edecektir.

     İlanı meşrutiyetten sonra ilk yapılan kanunlardan biri de serseri kanunudur.  Bu serserilerin ekserinin menşei araştırılır ise – sicil nüfus nizamnamesinin hayn müzakeresinde serdedilen mütalaa tehassübkaraneye rağmen – metruk çocuklardır.  Filhakika memalik Osmaniye’nin her tarafında her gün cami vakfiyesi kapılarına çocuklar terk ediliyor, bu gibi biçarelerin temin istikbali için medeniyet büyük büyük fedakârlıklar ihtiyar ediyor.  Hemen her memlekette darülyetim namıyla binalar vücuda getirilerek bu etfal metrukenin büyütülmesine hizmet olunuyor.  Darülyetimlerde büyüyen bir çocuğun akıbeti, saadeti muhtaç temadır.  Her türlü varesteden mahrum bu biçareler tam gençlik vaktinde büyük müşkülata maruz bulunurlar.  Avrupa da imalathanelerin çokluğu belki bunlara bir hizmet bulmağa yaraya bilir.  Fakat memalikimizde bu gibi işlerin bulunması da güç.  Hatıra defaten yeniçeri ordusu gelir;  Bu ordu kimsesiz, yuvasızlar için ne güzel melce idi.  Fakat yeniçeri ordusunun yeniden ihyasını kimse düşünmez, gerçi bu ordunun sonraları görülen münasebetsizlikleri ile beraber her zaman vücudu arzu olunur.  Kaydı hayat usulüyle askerlik elbette orduyu bozar.  Ancak müddet faaliyeti askeriye tahdit edilmiş olsa idi elbette bu münasebetsizlik vukua gelmeyecek idi.

     Yeniçeri ordusunun mevcudiyeti zamanında oraya giremeyen ve bu ordunun ilgasından sonra kâmilen açıkta kalan biçare kimsesizler hükümetin müzahir raifeti olacağı yerde bir şahsı mahilik himmet rindanesine itibar eden külhan babalarının müzahir himayesi oluyorlar idi.  1262 de bu külhanda oturanlar askere kayıt edilmek suretiyle bir kere mülkü hükümet tarafından himaye edilmiş ve kabri münevveri bu makalenin yazıldığı beldeye şeref vermekte olan merhum Mitat paşanın bidayeti ile yer yer teessüs eden islahaneler bu gibi biçarelere birer melce olmuş idi ise de gerek ahiren islahanelerin sanayi mektepleri namını alıp herkesin giremeyeceği bir şekle konulması ve gerek usul etfal metrukeye isnat olunan bir saffet ayıp olmayan dolayısıyla bunlar hakkında ciddi düşünülmemesi hem fakir insaniyetkariye muhalif hem de bilahare serseri sıfatıyla muzır olmak yahut mevcudiyet beşeriyesinden istifade edilmemek

Sayfa: 1163

gibi menafi memlekete mugayir haleti intaç edecektir.   

     Birçok memleketlerde bu çocuklar doğrudan doğruya hükümetin malidır,  evladıdır.  Bizde ise henüz böyle değil ise de meşrutiyetin kabul ettiği eşitlik, vaadı bu etfalin bir biriyle

MEKTEBİ HARBİYENİN 75.nci SENEYİ DEYRİYESİ ( 27 Şubat )  MÜNASEBETİYLE İCRA OLUNAN MERASİMDE MEKTEP MEZUNLARI ÖNÜNDEN HARBİYE PİYADE TALEBESİ  GEÇERKEN.

ve hükümetle daha ziyade münasebettar kılmasını icap eder.

     Hayat âşıkanenin, istekli bir ilkahın birer semereyi hayat olan bu etfal metrukenin zekâları, istidatları hiç şüphe yok ki bir takım teşrifat icabı olarak vukua getirilen izdivaçların ve lâzımeyi zevciyetin ikmali için icra edilen

Sayfa: 1164

isteksiz ilkahların mahsulü olan şehirli, köylü, zengin, fakir aile çocuklarının istidatları ve zekâları ile kıyas kabul etmez bir dereceyi mükemmeliyettedir. 

     Tarihte bunu ispat edecek birçok  han vardır.  Burada bir meşhurenin zikriyle iktifa olunacaktır.  Heyette itidalin noktalarının ricat hareketini keşif ve hesap eden tamamı ve tefâzuliyi ikmal eyleyen, hikmeti riyaziyede büyük bir malumat gösteren riyaziyi şehir <<JANLÖRON’ DA, Alâ meberre>> 1617 seneyi miladiyesi teşrin sanisinin on altıncı günü doğup o akşam <<SEN JANLÖRON>> kilisesinin kapısına bırakılmıştı.  Eğer mişarileyh bir terbiyeye konmasa idi keşifleri alemi insaniyete daha birçok zaman sonra ayan olacaktı.  İnsaniyet, memleket en zeki efradının mefküretinden istifade etmez ise büyük bir zarar görmüş olur.  İşte Karapınar sahralarında teessüs kılınacak tophaneler, silahhaneler, baruthaneler, fişekhanelerin işletilmesi için lüzumlu amele, memurin ve mühendisin orada büyütülen etfal metrukeden teşkil kılınacak kıtaatı askeriye meyanından intihap edilecek olur ise yegâne serair askeriyeden bulunan keşfiyat ve muhteraat cedideyi askeriyenin ıtlâ ecanipten muhafazası tahtı imkâna girer.  Hele Konya – Enkili hattının Karapınar dan geçmemesi maksada daha muvafıktır.  Çünkü Bağdat hattı ikmal kılındıktan sonra bu hat işlek bir tarik olacağından böyle bir tarikin gizli askeriyeyi muhtevi bulunacak bir mevkiden geçmesi münasip değildir.  Bir gün gelip de Konya dan Aksaray üzerinde Kayseri ye bir demir yolu inşa kılınır ise bu hat da Karapınar dan geçirilmemelidir.  Karapınar istikbalde kendisini uzaktan ihata edecek geniş demir yollara bir dekovil hattı ile rabt kılınmalıdır.  Biraz düşünülecek olursa anlaşılır ki evvela bundan sonra devletlerin yekdiğerine olacak tefevvuk ve galebeleri bilhassa gayet hafi olarak icad edilen islihanın vesait harbiyenin birden bire muharebede istimali meselesidir. 

     Saniyen hükümeti ve zabitayı işgal edecek hususattan en mühimi bu günkü keyfiyettir.  Karapınar’ın büyük padişahımızın emeli veçhile ihyası burada zikrine lüzum olmayan birçok münafii temin edecektir. 

Mahmut Man

Sayfa: 1165

FEM EDEBİ

İKİ MERSİYE

 

Mitat Cemal                                        

 

ŞAİR HİCÂBI

Şubat 1326

Raif Necdet

___ mabad ___

TARİH EDEBİYAT SAHİFELERİ 

MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ MAMURATEL AZİZ MERKEZ ŞUBESİ HEYETİNİ
1 – SARAÇ ŞEHRİ HAKKI EFENDİ  2 – MÜLAZIM EVVEL NAZİF EFENDİ.  3 – EŞRAFDAN PALTOLU HALİL EFENDİ.  4 – HACI  BALÜŞZADE MEHMET BEY.  5 – REİS: ÇOTALIZADE MUHİDDİN BEY.  6 – REİS SANİ: SER PİSKOPOS İSTEPAN EFENDİ.  7 – MÜTTEHİZANDAN TARAFÇIYAN KİRKOR EFENDİ.  8 – MÜLAZIM EVVEL MUSTAFA EFENDİ.  9 – REİS SANİ: TABİB YÜZBAŞI İBRAHİM BEY.
 MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ SELİÇ ŞUBESİ HEYETİ.

Ferit Vecdi.

sayfa: 1166 – 1176

ISLAK !. . .

 MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ UŞAK ŞUBESİ REİSİ SANİSİ

YÜZBAŞI ŞEFİK EFENDİ.

 MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ FETRİN ŞUBESİ REİSİ

MÜLAZIM EVVEL NAİL EFENDİ.

Kasımpaşa 1318

Ali Riza Sunufi

FOTOĞRAFÇININ DERDİ

 MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ BOĞAZİÇİ – YENİKÖY AZASINDAN NURİ BEY.
MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ KURUCA ŞUBESİ AZASINDAN DAVA VEKİLİ BAHAVEL EFENDİ.

 MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ KARABİNA ŞUBESİ HEYETİ.

Kanunevvel 1322

Süleyman Bahri.

Küçük hikâye

BİNBAŞI ASIM

     Dört beş ahbap gazete muharrirlerinden Nihat beyin evinde toplanmışlar konuşuyorlardı.  Bir aralık sohbet vatan muhabbetine ve bu muhabbet uğruna fedayı can eden kimselere intikal etti.  Herkes hararetli bir ifade ile hikâyesini anlatırken içlerinden en masun bulunan Şefik Bey susuyordu.  O böyle musahabelere daima bigâne gibi durur mefkûresini dolduran hatırat şebabetini gizliden yad ile meşgul bulunurdu.  Şimdi mülazım Şevket Efendi söz söylüyordu.  Harpte bilmem kimin kahramanane ölüme ait hikâyesine şu suretle netice verdi:

–         << memleketimiz muhabbet vataniye uğruna daima şehit verdi.  Kimi Menfada, kimi Makedonya’da çetelerle çarpışmada fakat bunlardan hiç birinin ölümü muharebede can verenin ölümü kadar büyük olamayacağı gibi bu şehidanın hiç birine de kahraman denemez.>>

Şefik bu son sözler üzerine ihbasına doğru döndü.  Dikkatle Şevket efendinin yüzüne baktıktan sonra ayağa kalktı.  Ortadaki masanın yanına takriple ona dayandı ve:  – <<oğlum, dedi.  Ben senin bu fikrine değil iştirak etmek, bunun batıl olduğunu iddia ederim. Hatta şimdi bu iddiamı ispat da edeceğim.  Sen bilirim ki vatanını her şeyden çok seversin ve onun için de ölmeğe her vakit de amadesin.  Zaten bu böyle olmasaydı Muavenin zamanında bir tek ulul valideni burada bırakarak ta Erzurum’a, menfaya gitmemenin çaresini sende elbette bulurdun.  Sonra elbette muharebede ölmeği her ölüme tercih edersin.  Çünkü meydanı harbe gitmeye iktidarın var.  Sen kahraman sıfatına kesb istihkak etmek için cenk ederek can vermelisin.  Çünkü bugün gençsin. . .   Fakat yarın ihtiyarladıktan sonra öyle sefere falan gidemezsin.  Artık o zaman senin için kahramanane ölüm yok mu?  Niçin olmasın?  Bakın, size bir hikâye anlatayım!

     Hepsi Şefik beyin etrafını aldılar.  Şimdiye kadar onun böyle bir hikâye söylemesi birinci defa olarak vuku buluyordu.  Çünkü o bütün hatıralarını – yegâne servetini – pek ziyade kıskanır onlardan velev bir azını olsun kimseye anlatmazdı.  Atideki vakayı hikâyeye başladı:

–         Otuz beş sene kadar evvel idi.  ben

–         Sayfa: 1189

henüz ondört onbeş yaşımda ve mektep talebesi idim.  Babam – Allah rahmet eylesin – ulemadan bir zat idi, memleketini sever ve aklı erdiği gücü yettiği kadar ona hizmet etmek isterdi onun için bizi – yani merhum büyük biraderle beni – bilahare bu devlete bar olmaya – çok surette terbiye etmek bize o yolda ikmali tahsil ettirmek istediğinden irsen bize intikal etmesi lazım gelen reisimizden sırf nazarla iddiadisini ikmal etmiş olan biraderi ihbasından Hıristiyan bir tüccarın nezdine beni de ileride verilmek üzere mektebi sultaniye vermişti.  Bunları arz etmekten maksadım böyle bir adamın vatanın maruz bulunduğu bir felakete karşı tabii bigâne duramayacağını anlatmak içindi.  Zaten azizin herkesçe malum olan eser afatının,

 MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ SEÇEŞNE ŞUBESİ HEYETİ
1 – REİS FAHRİ BEY  2 – SANDIK EMİNİ YUSUF EFENDİ.  3 – AZA TUDOR EFENDİ.  4 – İNAŞTAS EFENDİ.

mahut kör Umut paşanın o vaktin Rus elçisi ile sıkı fıkı ahbaplıkları, Rusya’nın burada kullandığı kadın casuslardan <<matmazel Perdikaris>>in – ki siz bunu bilmezsiniz – sultan Azizin üzerinde pek büyük nüfusu olan valide sultana tanrının günü hediyeler taşıması yakında bir kötülük zuhur edeceğine şüphe bırakmıyordu.  Bir taraftan göz önünde cereyan eden bu vakanın kendisinde hasıl ettiği yeisin saikası diğer taraftan da o vaktin pek ziyade ahlakı bozuk insanlarıyla mümkün olduğu kadar az ihtilatta bulunmak arzusuyla peder Makri köyüne nakil hane etmişti.  Orada namuslu birkaç ahbap edinmiş, onlarla geceli gündüzlü düşüp kalkar İstanbul’un muhitine karışmaktan mümkün

Sayfa: 1190

mertebe hazır ederdi.  Pederin bu dostları meyanında mütekait bir ihtiyar binbaşı vardı.  İsmi Asım Efendi idi.  Bu zat birçok muharebelerde bulunarak mecruh olmuş, en nihayet Kırım muharebesinde bir top güllesi sağ kolu alıp götürmüş, kendisini de bunun üzerine tam maaşla tekaüt etmişler.  Kendisinin en büyük zevki iştirak etmiş olduğu muharebeler hakkında tafsilat vermek, General Kanrubelin nasıl meydanı harpte kendisini ve maiyetindeki taburunu takdir ettiğini, buna kendi koynunda bulunan <<lejyon dönör>> nişanını çıkararak verdiğini hikâye etmek, düvel müttefikeden aldığı <<mecidi>> <<lejyon dönör>> <<viktorya ferus>> nişanlarını üçü bir yerde, aynı muhafaza derununda oldukları halde bir takyidi mahsus ile konsoldan çıkararak samimiyane göstermek idi.

     Sonra sultan Abdülmecidi sitayişe başlardı.  O, Abdülmecit gibi vakur, muhteşem, âli bir padişah daha yeryüzünde bulunmadığına kanaat hasıl etmişti.  <<O, bir padişahtan ziyade bir millet babası idi, bilmem ki nasıl oluyor – der idi – iki kardeş yekdiğerine benzememiş.  Efendimiz o Mahmut paşaya nasıl emniyet ediyor?  O tek gözlü firavunun ne mal olduğunu nasıl olup da anlayamıyorlar?  Ah zavallı vatan!>>  sonra hüngür hüngür ağlıyordu.

     Vaktaki sultan Murat tahta çıktı herkes – yani hamiyetli olan – sevindi.  Memleket için yeni bir devreyi terakki açıldığı herkesçe ümit edildi.  Binbaşı Asım Efendi evinde beş gece şenlik yaptı.  <<ben onu bilirim, derdi.  O babasının oğludur, ta bu kadardan tanırım, millet onun sayesinde görürsünüz nasıl rahat eder.  Ama veliaht Abdülhamit efendiye karışmam şeytana benzer, doğrusu bu ya!  Korkarım, bak onların bir de küçüğü vardır.  Reşat Efendi o da büyük bir padişah olacak.>>

     Zavallı Asım, dediği gibi çıktı ya!  Ne ise uzatmayalım!  Felek sultan Muradın ifayı hükümetine müsaade etmedi.  Hal edildiler.  O gece hiç unutmam peder eve geç geldi.  Pek meyus görünüyordu.  Sebebini sual eden valideme: 

–  <<Asım efendiye gittim, zavallıya nüzul isabet etmiş.>>  dedi.  –     Aradan bir buçuk sene kadar geçti.  Bu bir buçuk senede geçen vakayı hep Bilirsiniz.  Kanun esasinin ihdası, mebussan ve ayan meclislerinin küşadı, Abdülhamidin emniyet ve itimat umumiye kazanarak bilahare milleti kolayca iğfal edebilmek için hazırladığı tuzaklar.  Derken Rusya ilanı harp etti.  Bu muharebenin sureti cereyanı harekâtı askeriyeyi fenni harbe tamamıyla bigâne olduğu halde kendi başına Yıldızdan idare ederek, Abdülhamidin ne acı hezimetlere sebebiyet verdiğini hepiniz bilirsiniz.  Biz bütün  Sayfa: 1191

bu şeyleri, muharebenin ilan edildiğinden gayri, son zamanlarda ağırlaşmış olan Asım efendiden ketm ediyorduk.  O biçare yattığı döşekten bize iradı sual ettikçe her hezimeti bir muzafferiyete tahvil ederek öyle haber veriyor, her haberde donuk nazarlarının bir şuleyi hayat ile parladığını görüyorduk.  Artık düşman ordusu payitahta Asım Efendi de ölüme yaklaşmışlardı.  İhtiyar asker günde üç dört defa dalıyor, bu dalgınlıklar arasında muttasıl: <<vatan: vatan diye sayıklıyordu.  Bir akşamüzeri Rus askeri pişdarlarının Çatalca’dan beride olan köylerde görülmüş olduğu şayia buldu.  Bizim köydeki ahali kısman evlerini kapayarak zi kıymet eşyasını aldıktan sonra İstanbul’a kaçtı.  Peder sebat etti.  Bir taraftan ahbabını yalnız bırakmak istemiyor, diğer taraftan ise: <<bundan sonra ister yaşayayım, ister öleyim netice hep bir.  Siz arzu ederseniz İstanbul’a gidiniz çocuklar>> diyordu.  Biz babamızı bırakabilir mi idik, bizde kaldık.

     O gece Asım Efendi daha ağırlaştı.  Nefes aldıkça göğsünün hırıltısı işitiliyordu.  Gözlerinin feri bütün bütün kalmamıştı.  Mamafih yine: 

     <<bugün ne haber var?>> dedi: 

     Peder ölümüne yaklaşmış olan bu perestişkâr vatanın adamına mesut olarak azimetini arzu etti.  Zaten hekim biraz evvel hastanın yanından ayrılırken geceyi geçireceğine şüphe ettiğini söylemişti.  Peder söyleyeceği yalanın dereceyi vahametini teemmül için olacak, az müddet sükûndan sonra: 

     <<bana bak birader, dedi.  Bir şey söyleyeceğim ama çok sonuç senin için tehlikelidir.  İtidalini gayıp etmeyeceksin. 

     Gözleri şualandı.

     Ne dedi.

     Peder devam etti:

     Ne olacak?  Dedi.  Moskof yılmış sulh akid olundu.  Askerimiz dönüyor.  Yarın sabah bir kısmı buraya vasıl bile olacak.  Öyle ya ne zararı vardı?  Ertesi sabah Asım Efendi toprakta bulunacak değil mi idi?

     Fakat böyle olmadı.  Bu haberle hasta yeniden kesbi kuvvet etti.  O geceyi rahat, pek rahat geçirdi.  Ertesi sabah şafakla beraber gözlerini açtı.  Ahvali umumiyesinde bir iyilik meşhud idi.  bizi etrafında görünce memnun oldu.  O zan ediyordu ki bizi sevinçten uyumamış gazi askerleri sabahleyin erkenden selamlayabilmek için gözümüze uyku girmemiş idi.  hâlbuki biz kendisini beklemiş idik.  Bir aralık pedere döndü:

     <<birader>> dedi.  Beni biraz yalnız bırakırmısın?

Peder şaşkın şaşkın bakıyordu!  İcabet etti.

Sayfa: 1192

dışarı çıktığımızda akşamki verdiği haberin yalan olduğu dostu birazdan anladığı vakit ne olacağını düşünüyordu.  Derken içeriden Asım efendinin sesi geldi;  <<artık geliniz işim bitti>> diyordu.  Birde odaya girdik ki, ne görelim?  Asım efendi harikulade bir gayretle yatağından kalkmış, dolaba kadar gidebilmiş, orada senelerden beri mahfuz bulunan üniformasını çıkarmış, giyinmiş, göğsüne o daima hissiyat hamiyetkarane ile çarpmış olan kalbinin üzerine Mahudaviç nişanını takmış, belinde kılıç, duvara dayanmış bizi karşılıyor.  Peder korkudan titriyordu.  Çünkü müthiş bir facianın yakında vuku bulacağını his ediyordu.  Biz müttehir duruyorduk.  Sesi başkalaşmış olan Asım Efendi babama döndü.

     Gazi Dunün vatan evlatlarını başka türlü istikbal etmek olmaz!  Dedi.  Cehresi mütebessim bulunuyordu.  Fakat öyle bir tebessüm ki ancak ölülerin yüzünde görülebilir. 

     Birden bire uzaktan bir boru sesi geldi.  Asım efendi doğruldu, pencereye doğru kendini sürükledi.  Açtı, şimdi bir askeri mızıkanın marşı işitiliyordu.  Biz birbirimize bakışıyor, neticeyi vukuata muntazır oluyorduk.  Binbaşı sevincinden titremeğe başlamıştı asker artık yaklaşmıştı.  Fakat görülmüyordu.  Yalnız muntazam ayak sesleri işitiliyordu.  Asım efendi dayanamadı.  Pencereden dışarı başını çıkardı ve bütün ruhuyla haykırdı:

      Yaşasın vatan!

     Bir iki kere sallandı.  Sırt üstü yere düştü.  Yanına koştuk, ölmüştü.Tamam, o aralık Rus askeri karşımızdaki köşeyi dönmüş kariyenin içerisine doğru ilerliyordu.  Hepsi, bütün tabur evimizin önünden geçtiler.  Sanki bu büyük kuvvet onları vatanın muhabbeti uğruna şehit giden Binbaşı Asımın görmedikleri cesedi onun da resmigeçit yapmağa, onu selamlamağa mecbur ediyordu.  Bu ölüme ne dersin Şevket Efendi oğlum?

Şevket efendi:

Evet;  dedi.  Hakkınız var.

Ercüment Ekrem.

Sayfa: 1193

 

Fem tarihi

TARİHİ İSLAMIN ŞANLI SAHİFELERİNDEN

M. Safvet

Sayfa: 1194 – 1197

İNEBAHTI (LİPANTO) MUHAREBESİ

(SİNGİN DONONMA SEFERİ)

7.TEŞRİNEVVEL.1571 – 17.CEMAZİEVVEL.979

 MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ KASIMPAŞA BEDRETTİN ŞUBESİ HEYETİ.

 BEŞİNCİ DAİREYE MAHAK KÜÇÜKKÖY ŞUBESİ REİSİ VE MUHTARI KOSTİ EFENDİ. SİLİSTRE MUHAREBEYİ MEŞHURESİNDE RUS MUHASARA ORDUSU CEPHANESİNİ ATEŞLEMİŞ OLAN KAHRAMAN ABDULLAH ÇAVUŞ KENDİSİ ELAN BERHAYAT OLUP 95 YAŞINI MÜTECAVİZDİR.  AYDIN VİLAYETİ DAHİLİNDEKİ KARİBESİNDE İKAMET ETMEKTE BULUNAN BU MUHTEREM İHTİYARA HÜKÜMETİ MEŞRUTEMİZ 300 KURUŞ MAAŞ TAHSİSLE VAZİFEYİ KADER ŞİNASİ İFA ETMİŞTİR.

Sayfa: 1198 – 1207

YANIK AHMET PAŞANIN GİRİT SEFERİ ( 1 )

 BU KERE İNGİLTEREDEN MUBAYAA EDİLEN BEŞ NAKLİYE SEFİNESİNDEN BİRİ

 S O N

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.