DONANMA MECMUASI 25 / Mart.1912

 

DONANMA MECMUASI 25  –  Mart.1912

 OSMANLILARIN HER DEM HATIRA ARAY-I TEVKİRİ BİR SİMÂ-YI MÜBECCEL VE MUAZZAM:

PADİŞAH-I EVVELİN-İ MEŞRUTİYET SULTAN MEHMET HAN-I HAMİS HAZRETLERİ.

************************

DONANMANIN TAKDİMESİ

     Padişah-ı evvelin-i meşrutiyet, sultan Mehmet han hamis hazretlerinin mekteb-i harbiyede şeref bahş oldukları merasim tevzii ve teklif, <mefahir-i maliyeden> kaydıyla şayan-ı tavsif olduğu gibi şücean şibanın yemin sadakatlerinden mütehassıl gulguleyi sema peyma, intikali seda kanununa tevkifen iktar osmaniyede bütün ezan mahmudat ve iftiharı tasnif etmektedir.  O günün hatırayi ulviyet birası, bi-lutfihi taâlâ (Allah’ın inâyetiyle) üçüncü seneyi devriyeyi intişarına bariz bir niyeti tekmil ile dâhil olan donanma mecmuasını denizlerden karalara giden bir piyamı (haber) uhuvvet ve muhadenet şeklinde bir takdimeye saik oldu.  Hediyeyi sâl salis, bir devletin ilan şevketinde iki hem-zat ebedi olan ordu ve donanmanın ittihatı menâkib satvetini maruf bir destan mefharet tahririne bais olması donanma mecmuasına ve bil-izâfe donanma cemiyetine bir vesileyi şükran daha ihzar eylemiştir.  Bu milletin ihsayı ulviyetinde biri tamam, diğeri mütemmim, biri tamam mahiyetinde iki kemiyeti nusret encamı olan ordu ve donanmanın müfredat mefahiri destanı osmaniyenin yekûn harikayı nümününden müstakilen kabili tarh ve tenzil değildir.  Onun içindir ki Osmanlılık, ordusunun aray-ı ettiği eseri tekemmülü itmam için sabah hürriyetin infilak saniyesinde <muaveneti milliye> cemiyetini teşki etmiştir.  Bu alakayı kebirayı milli, mecmuanın her dem hazireyi aray-ı şükranı olduğu gibi, cemiyetin tarihçeyi teşkili hafızayı imtinanı tezyin ettikçe (ordu)dan gördüğü ulüvveyi semahat ve hamiyeti de unutamayacaktır.  Defter hesabiyesi, şanlı ordu mensubiyeninin esameyi mübarekesi ile terazidedir.  İşte mecmua;  Bu vesail muazzezenin terakümünden mütehassıl hissiyatını izhar için <<mektebi harbiye>>deki resmi behiyyeni bir sebep rengin taliki eylemiş ve bu nüshasına renk veren tasviri o suretle intihab eylemiştir. 

     Donanmadan orduya takdim olunan tuhfenin kıymeti maddiyesi değil, manayı asliyesindeki ruhu samimiyet itibariyle kadri maneviyesi şayanı nazardır.  Mecmua kabulünden ümit vardır:

*****

     Keramet gösterip halka suya seccade salmışsın

    Yakasın Rumelinin desti himmetle almışsın

     Hikabesi – ki lisanı şuur Osmaniyenin ilk neğmelerindendir – Süleyman paşayı Kamuranın Rumeli seferi üzerine kalb şairden doğmuştur.  O nağmeyi ilham eden Süleyman paşa ordusu, o

Sayfa: 2

 

ketibeyi (asker) Rahşanı (parlak) zafer,  o zaman vesaiti nakliyeyi bahriyesinden olan salden istiğna gösterememiş, Osmanlılığın ilk hutveyi istilasında bu iki hemdem muzafferiyet tevemiyyet (ikizlik) ezeliyyesini izhar eylemiştir.  (karamersil) kayıklarından müteşekkil ilk Osmanlı donanması teşekkül ettiği zaman, ulufeli asker de yeniden yeniye bölükler yapıyor, Cendereli Kara Halil ile Selahattin paşa nizamı devleti

 HANDAN SULTANIN BİRRUKÜN ÂLİSİ

VELİAHDI SALTANAT I OSMANİYE DEVLETLİ NECABETLİ YUSUF ALÂEDDİN EFENDİ HAZRETLERİ.

henüz esastan intizam eyleyordu.  Tarihin devri istila dediği zamanlar, yalnız devri istila değil, devri teşekkül ve tesistir.  Ordu kışlasında binayı rifatını (rütbe) kurarken, teşekkülü ordudan daha asir (zor) olan donanma destiğah inşaata intizar eyleyordu.  Mücedded evvelin devlet çelebi sultan Mehmet, Timur’un ordusundan

Sayfa: 3

ziyade münafaza (ödenek vesikası) ve muhasedeyi (hasetlik) ekâbirden dağılan Osmanlı ordusunu ihya için

     Geçenden geç, Timur taştan sakınma

     Timur’u mahvedenden kuvvet iste

recziyesiyle (putperest) sala-hân (müezzin) hamiyet iken donanmada meşimeyi inşa atide kımıldanıyor idi.  iç, dış denizleri zir hüküm galibiyetinde lerzân (titreyen) edecek bir kudret cihangiraneye namzet olan bu ceninin cebheyi ikbalindeki hudud itilayı (yükselme) hafid (evlat, torun) azim el menakibi (menkıbe) görürdü.  Tarihte kran cedidi ihdas eden vakayı hatırayı ilimden madud (sayılı) olan fetihi celile Kostantiniye’nin her dem tekrarında Osmanlı yüreklerinde bir lezizeyi iftihar uyandıran menakibi ferhande mali arasında donanma ordu ile enis (dost) ateşi faşandır.  Balta oğlunun mağlubiyetinden müteessir adınıza at süren cenabı Fatih, karadan donanma yürütecek kadar harikalar gösterirken ordu, Kostantiniye önünde mum şenlikleri yaparak hücuma hazırlanıyordu.  Şayanı dikkat ve ibrettir:  Marmara önünde (Ceneviz) donanması kader ibrazı maharet edemeyen Osmanlı filosundaki arzuyu itila o kadar harika efza (arttıran) asar göstermiştir ki, bizzat Fatih, iki sene evvelki acemi donanma efradının iki senelik himmet cihanpesendine güvenerek Karadeniz’i boydan boya kat eylemiştir. 

     Fatihin kubbeyi futuh ve zaferi önünde pek sönük bir hayata mazhar olan Bayazıd sani zamanı bile bir kemal reyisin vücuduyla müftehirdir.  O zaman ise devlet, İspanya sahiline kadar donanma göndererek Endülüs’ün son ve bedbaht Müslümanlarını dest i zülüm addeden kurtarmağa muktedir idi.  Yavuz, o biricik şair, şemşirdar, donanmanın ehemmiyetini takdir ettiği içindir ki bahri sefidi (ak denizi) havzi İslam haline efrağına umurunu değil ulu hamiyetini kâfi görmüş, kendi tabiri veçhe ile seferi ahrete tevcihinden evvel sefain cesime inşasını emel edinmiştir.

Kanuni Süleyman’ın ketaib (asker) cihangir muzafferiyeti karalardan dağlar aşarken Barbaros’un sefini saika (yıldırım) savleti Bahri Sefidi yarıyor, otağı hümayunun kurulduğu sahillerde geziniyordu.  Bu gün bütün âlemi İslamiyet ve Osmaniye’yi maruz kaldığı hücum anı gasbaneden dolayı bi hak işgal eden Trablusgarp kıtayı cesimesini levayı Osmanî ile tezyin eden Turgut – donanmanın manevi serdarı idi.  bu gün oraya hatvezen tecavüz olan İtalya ise devleti Osmaniye’nin kuvveyi bahriyesindeki zaafından müstafid olmak fikrine düştü.  Turgut, o topraklara gömüldü.  Bu gün türbeyi aliyesinden çeşmi maneviyeti gasbiyeti teliayın fakat ihlafına donanmanın lüzumu vücudunu telkin ediyor, adeta gök gürler gibi bir seda muhib ile donanma, donanma (donanma) diyoruz.

     İkinci Selimin devri saltanatında Sokollu’nun bazvi himmetini takviye eden Kanuninin bakiyeyi el seyufi, Piyalenin sefaini cihad müellifi idi.  Hele (Şingin) donanma seferinden kurtulup dergâhı sultaniye ye gelen Kılıç Ali ye el öptüren bu vezir yegâne, altı ayda üç yüz pare gemiyi yine Akdeniz’de

Sayfa: 4

 gezdirmek gibi harikalar icat ederken Osmanlı ordusu Barikalar (şimşek) ikad eğliyordu. 

     Tarihi açın.  Ordu, Macar seferinden muzaffer olmamış ise donanma yarısını bend ihmal, ya nazar, meşgul istifayı emel idi.  (Mezomorto Hüseyin paşa) Barbaros’a bilmem kaç sene sonra hayr el halif iken ordudan şehamet yiğitlik) eslafı (selef) ihya eden ihbarı muzafferiyet gelirdi.  Daha evvellere bakalım.  Köprülü boğazı açtığı zaman şimal

 BİR ÇEHREYİ TAAB NAÇEZİR:

HARBİYE NAZIR ÂLİSİ MAHMUD ŞEVKET PAŞA.

hududumuz talangiran iddiadan perişan idi.  Fazıl Ahmet, Girit’e kadar donanma ile seferi donanma ile ihrazı (alma) zafer eyledi.  Fakat onun zamanında (Saint Gotthard) geçidine kadar giden de ordu idi. 

     Çeşme faciasından evvel Moskof ordusu Osmanlıya galip gelmiş, General Aleksandr Suvorov zamanın kahramanı kesilmiş.  Fakat Cezayirli Hasan paşa yavaş,

Sayfa: 5

yetişmiştir.  Mücedid saniyi devlet, Selim bedbahtın bazvu yemin hikmeti orduya, saidi yesar gayreti donanmaya ait idi.  Nizamı cedidi ihdas ederken donanmanın intizamını unutmamış, mühendishaneyi ber hümayunun ilk temel taşını vaz (koyma) için halice giderken bindiği zevrakı meziyyanın kenarından tersaneye nazarlar itaf etmiştir. Mahmud han sani zamanında Mora isyanını bastıramayacak kadar nizamdan mahrum kalan ordu, adalar arasında eşkıyanın ateş kayıklarına müdafaa edemeyen donanma idi.  (Navarın)de donanmamızı yakan Rusya, yeniçeri vakasının akabinde Edirne’ye kadar geldi.  Sinop’taki kahpece hücumun intikamının acısını almak serdar Ekrem Umur paşanın şimşir hamasetine merhun (rehin), fakat Sivastopol seferi bahrisinde Osmanlı donanmasından üç devlet bahriye ye muhabbet numun idi. 

     Sultan Mecid celili el menkabet, ordu teşkilatında vükelayı âli himmetiyle ibrazı muvaffakiyet ederken yine padişah, namı belendine muzâf (bağlı) ilk buhar gemisi üzerinde top endaht (atış) ettirerek ordu ve donanmaya olan nazarı hamiyetinin büyüklüğünü ispat eyleyordu.  Devri Azizide üç, dört yüz bin kişilik Osmanlı ordusunun namını ala eden o zamanın üçüncü derecesindeki Osmanlı donanması idi. 

     Atina’ya kadar gitmek için bir işarete muntazır olan Osmanlı ordusunun müzafferiyat mütevelliyesini seneredar edemeyen, hakan sabıkın cebâneti (korkaklık), yahut Avrupanın Yunana karşı olan şevkati ise Girite bu hale koyan donanmasızlıktır.

***

     Mecmua şu ufak istiksayı (araştırma) tarihiyesiyle ordunun donanmaya piş-dâr (öncü) nusret (yardım), donanmanın orduya rehber muvaffakiyeti olduğunu bir daha isbat etmek istedi.  Bu silsileyi delailin, takdimenin mukassid tahririne muvaffak mevzuattan olduğuna da kaildir.  Ahsen (pek güzel) tesadüfattır ki, mektebi harbiye resim bihini (seçkin) vesileyi bahis ithaf oldu.  O resim bihinde cenabı şevketmeab pederşahinin ittihadı anasıra dair irad buyurdukları kelamı âli, donanmanın esas teşkiline ait bir hakikati ihtar eyledi.  Donanma hizmetinde senelerce anasırı muhtelife istihdam edilmiş, Müslim, gayri Müslim ile hoş geçinmiştir. 

     İşte şu sevaik (yıldırım) hissine ve şu tesadüfat müstehasenenin mecmuayı rengin samimiyet şeklinde toplanması hasebiyledir ki donanmanın orduya ithaf eylediği şü nüsha Osmanlılığın kitabı rengin satveti mahiyetini alacaktır.  Donanmanın ihyası, milletin maksadı alası olduğuna göre ameli milliyenin mahsulesi olan donanma cemiyetinin vasıtayı neşir efkârı bulunan mecmuada milletten orduya bir tahifeyi ihtiram götürüyor.

  Donanma Cemiyeti Azası.

Sayfa: 6

OSMANLI ORDUSUNA

0484_0025-1_0008

KENDİLERİNİN FOTOGRAFLARI BULUNAMADIĞINDAN
BU KLİŞE RESİMLİ KİTAP REFİKİMİZDEN ALINMIŞTIR.
YEMEN HAREKAT ORDUSU KUMANDANI ERKANI HARBİYE UMUMİ REİSİ İZZET PAŞA HAZRETLERİ.

0484_0025-1_0009 TERBİYE VE TEDRİSAT ASKERİYE MÜFETTİŞİ TEVFİK PAŞA HAZRETLERİ.

   * DONANMA.*

 

Terbiye-i vataniye

VATANPERVERLİK

Vatan hissi

0484_0025-1_0012 MEKTEBİ HARBİYE MÜDÜRÜ GAYRİ ERKANI HARBİYE KAYMAKAMLARINDAN VAHİP BEY EFENDİ.

 0484_0025-1_0013MEKTEBİ HARBİYE MÜDÜR MUAVİNİ VE DERS NAZIRI ERKANI HARBİYE BİNBAŞILARINDAN SEDAT BEY EFENDİ.

Mustafa Haluk.

 ESKİ BİR HATIRA

0484_0025-1_0018 OSMANLI ORDUSUNUN BÜYÜK KALPLİ BAŞ KUMANDANI MEKTEBİ HARBİYEYİ TEŞERRÜF EDERKEN…

0484_0025-1_0019  HARBİYE NAZIRI PAŞA HAZRETLERİNİN BU SENE NEŞET EDEN ZABİTANI SURETİ TAHLİFİ (yemin)

KANLI VE ŞANLI MİSALLER

Beyrut hadisesi münasebetiyle:

     İtalyanların hayret feza bir yüzsüzlükle aleyhimize açtıkları bu harp birçok noktayı nazardan son derecede calibi dikkattir.  İtalyanların o cebanet (korkak) malumeleriyle Osmanlıların kılıcına layık bir düşman olup olmadığını da burada zikretmek fikrinde değiliz.  Çünkü şecaati kavmiye, hamiyeti vataniye, namus-u askeri öyle manevi mücevheratı tabiiye, öyle kıymettar eltaf-ı samedaniyye (ilahi lütuflar) dır ki, onlardan nasibedar olamamışsın hesemayı acizemizden bir de ellerinde olamayan böyle bir mazhariyeti âliye talep ederek hal naşinaslık etmek mertliğimize yakışmaz.  Bilakis biz İtalyan düşmanlarımıza nice hafaya (gizil) ahkâm (emir, hüküm) asriyenin, nice hezain (hazine) medafûnû (defetmek) hamasiyyatın (kahramanlık) meydana çıkmasına istemeyerek sebebiyet verdikleri için teşekkür bile etmeği aklımıza getiriyoruz.  Lisanı matbuat, lisanı siyasiyat ne kadar yavan muaşeretler, ne köhnemiş mantıklar ileri sürürse sürsün bu gün dökülen kanların, yanan canların muvacehesinde medeni Avrupa elini istirahat vicdaniye ile kalbinin üzerine koymaktan katiyen münhaşidar, ve bu gün masumların, şeciaların, hakiki ve haklı vatanperverlerin adalet talep eden seslerini işitmeyen Avrupalıların ahfadı tarihi muhibin babaları hakkında ve volkanlar gibi gürleyeceği zehir had istihkarı.  Narayı talayin ve teneffürü (iğrenme) volkanlar gibi gürleyeceği zehir hadd istihkarı narayı tenfiri (nefret) yüzleri hicaptan kızarmış, başları ağır bir gülle sakaleti ile göğüslerine eğilmiş olarak dinleyeceklerdir.  Bu gün Osmanlıların, bilhassa İslamların dimağı münevveri artık o statüko, Avrupa mahfili siyasiyesi, taviz fedakârı mütekabil devletin arasındaki hab ve mesafat gibi tebessüm çehrelerinden içlerindeki menfaat adiliğinin çirkabı (çirkef) sırıtan sözlerden cidden iğrenmiş, ellerini yalancı dostlarına karşı ancak tabiat kibaranesinin nezaketinden, bir de sahneyi medeniyetteki münasebat mecburiye iztırarından dolayı istemeye istemeye uzatmakta bulunmuştur.  Ayakları kardeşlerimizin boğazında hançerleri dindaşlarımızın kanlı sinesinde dururken elan bize bir tebessümü dostane ile bakabilmekte olan o acayip hüviyetlerdeki cüreti vicdaniye ye hayret etmemek, insanın tüyleri ürpermemek cidden mümkün değildir.  Bize kalsa üç dört aç İtalya’nın Trablusgarp denilen hatayı ele geçirmek için yaptığı rezalet siyasiye ve faciayı müthişeye tekabül etmekle medeniyet hazirenin âlemi ıslama karşı neler kayıp ettiğini mütecaviz olan âlemi İslam kısmı azamı hükümet saire boyunduruğu altında bulunmakla beraber, kısmı azamı ulum ve fünunca geri kaldıkları addolunduğu halde dahi hiç şüphe yok ki, koca küreyi arzın bir kalp har ve pür zir banidir.  Eğer izdırap ve felaketin en müessir bir manebbih (uyarıcı) olduğu kabul olunursa son hadisat siyasiye ve harbiye inkılâp Osmanî’den sonra intibah ve irtibat İslama en muhib ve derin bir tesir icralıkdan devayı şafi yerine geçmiştir addolunabilir.  Gün demire müstağrak üstüne yığılıp gelen milyonlarca ehli salib ordularını ve hatta sürülerini İslamiyet unutmağa razı olur.  Az nifak kanlı sahralarını Kudüs’ün o faciayı misal sukutunu akvamı İslamiyet

Sayfa: 21

0484_0025-1_0022 BÜTÜN OSMANLILAR AÇILAN İYADI TAZARRUYA İŞTİRAK EDER

sayfa: 22

 0484_0025-1_0023MEKTEBİ HARBİYEDE DİPLOMA TEVZİİ MÜNASEBETİYLE ŞAN GERDANINA BİR NAZİREYİ MUHABBET ATIF EDEN HEYETİ TALİMİYE

 sayfa: 23

mazinin bir asabiyet cahilanesi suretinde hatırlamak, gelecek asarı sulh ve müsalemetın (barış) ümidi kaleleriyle setr etmek isteyebilir ve der ki;  Zulmet ve cehalet Ehl i salib (haçlılar) seferleri gibi kanlı ejderhadan başka bir şey doğuramaz.  Lakin evet lakin akvamı İslamiye bu münevver günlerde asabiyeti cahileyi diniye ile değil, kanlı bir menfaat hırsı, katılana bir altın cenneti ile üstüne atılanları, ibadethaneleri ihtiyar abidlerin (ibadet eden), evleri bakire kızların üzerine yıkanları, gençleri sıra sıra kurşuna dizenleri, hususiyle şarlıgının (şehrin) mücadelat katlanasından sonra emsaline pek nadir tesadüf edilen bu hevn alud (bulaşık) faciayı beşeriye ye uzaktan çirkin, mahcup ve zelil gülen medeniyeti, Avrupa siyasetkar adalet perverini!  Asla affetmeyecektir.  Yalnız Osmanlılar değil, yalnız İslamlar değil, hatta baştan başa kanlı bir kağıt olan tarihi mesaib beşer!  Bu gün tekemmül ve terakki kanun tabiyesini siyasi haksızlıklara bile mazereti münasibe addederek dermeyan eden Avrupa acaba ümit edebilir mi ki;  bu üç yüz milyon İslam kütlesi son senelerin vakayı fevkaladesinden, ilcaat (zorlama) müstesnasından sonra dahi asırlardan beri dalıp kaldıkları uykudan uyanmayacaklar ve terakki ve tekamül kanunundan müstesna kalacaklardır. 

     İtalya harp acebenin bize ve bütün alemi İslama öğrettiği şeylerden biri de eski Osmanlı kanununun, İslam hamiyetinin bu hilafeti İslamiyet hükümetinde ve onun bünyeyi rasyası olan millette alanı har ve hamiyetmend hatta sadır İslamdaki kadri fürüzan ve fedakar ceryan ettiğidir.  Artık bütün cihan anlamıştır ki;  senelerle, asırlarla devam eden atalete, tenzile rağmen zan olunduğu gibi ne Osmanlılık tefessüh etmiş, ne İslamiyet rehin inhilal olmuştur.  Buna en büyük delil ise bugün Afrika’yı şimalide cereyan eden vakayı harikuladedir.  İyi düşünelim ve harbin hatta düşmanlarımız tarafından bozulan safahatını, vakayı münefferdesini baştan tetkik edelim.

     Orada bir Türk neferiyle bir Arap şeyhinin ve bir Türk kumandanıyla bir Fizanlı mücahidin düşmana karşı gösterdikleri fedakarı ve şecaat, mağluplarına ibraz eyledikleri rahim ve şevkat sadır İslam mücahitlerinin, mücahidelerinin seciyeyi ulviyeti yeni baştan izhar etmiyor mu?

     Osmanlı ordusunun inkılaptan beri selameti millet uğrunda ve milletin ve İslamiyetin damen pakına sürülen lekeleri temizlemek için döktüğü hevn şahadet, gösterdiği tekamül ve şehamet artık fazla medaihe (övülen) serfürü (baş eğmiş) etmiş, hatta o dereceyi aliye ye vasıl behiştiyesine (cennet) hevn şahadetleriyle isaleyi zilal ihtiramat ederek tab ve fer veren ordulu kardeşlerinin şerefine karşı hissettikleri ateş iştiraki kudretleri dahilinde bir mukadder şehit kanıyla teskin eylemeğe fırsat bekliyorlardı.  Onlar devri sabıkın kendilerini, hiç olmasa fedakarlıklarının derecesini ima için olsun, vatan düşmanıyla çarpışacak kuvvetten, terakkiden gelen mahrum bırakmış olduğunu pek derin elemlerle düşünmekte idiler.

     İtalyan harbinin bizce en kuvvetli surette öğrettiği derslerden biri de vatan kuvveyi umumiyeyi harbiyesinin tekmili hususunda kuvveyi bahriyenin nasıl mühim, hatta la-yenfakk (bölünmez) bir mevki ve lüzum tuttuğu olmasına ilaveten bahriyelilerimizin cidden karada vatan hudutlarında aslan gibi dövüşen ordulu kardeşlerinin ahvanı ve emsal hamiyet ve fedakarısı olduklarıdır.  Filhakika Navarin’de, Rusya, Fransa, İngiltere gibi üç en kuvvetli devlet bahriyesine karşı dövüşen ve Sinop’ta Rus donanmasının o faikıyet addiyesine güvenerek yaptığı namerdane baskınına karşı hevn alud güvertelerinde beş on kişi kalıncaya kadar dövüşten sonra gemilerimizin gemicilerinin namusunu göklere uçuran fedailerin ahlakından ancak aynı mertebeyi aliyede bir fedakarıya intizar olunabilirdi.  Cenabı hakka çok şükür ve bütün milletimize mucip tebrik ve memnuniyettir ki:  Bu İtalya harbi esnasında haliç vapuru kadar tekneler, muhib, son usul zırhlılara karşı hiçbir işe

Sayfa: 24

yaramaz gambotlar ile düşmanın muhrip kuvvetleri, namerdane muhacematı önünde kalan bahriyelilerimiz güllelerle parçalanmışlar, al kanlarıyla vatanın sahilini öpen beyaz köpüklü dalgalar üzerinde izharı şahadet açmışlar.  Lakin yine o küçük teknelerini ve hamil olduğu namusu milliyi düşmana teslim etmemişlerdir.  Bizim en büyük teselliyetimiz budur.  Çünkü;  Bahriyelilerimiz hakkında da ferih ve fahur <<fıtret değişir sanma ki kan yine o kandır!>> diye biliriz.  Bu hususatı izah için Osmanlı ceriye tarihinin misallerini saymak uzun kitaplar yazmak demek olacağından biz burada İtalya’nın Beyrut limanında gösterdiği hareketi namerdanenin şu yirmi otuz senedir vaki olan muharebat bahriyede emsali olup olmadığını arayacak ve bu gibi mecburiyetlerde kalan tarafeyn muharebeynin nasıl merdane, insaniyetkarane bir tavır ve vazı ihtiyar eylemek lazım geleceğini araştıracağız.  Mamafih şurada bir zaman <Alabama meselesi>, <Alabama davası> diye Avrupa ve Amerika’yı işgal eden bir hadiseyi tarihiyeden bahis etmek de maksattan pek baid (uzak) addolunamaz.

     1860 senesinde müctemia Amerika muharebat dâhiliyesi esnasında cemahiri şimaliye kuvvetli bir donanmaya malik olduğu halde cemahir cenubiye (yani konfedereyat) lar kuvveyi bahriyeden mahrum idiler.  Konfedereyat (yani cenuplular) bu mahrumiyetleri içinde düşmanlarını ızrar ve bahren kuvvetli şimaliyelere karşı telafi i mafat (faydalanma) için İngiltere de gizlice bir uskurlu vapur inşa ettirmişler ve (Alabama) tesmiye ettikleri bu sefineyi birkaç hafif topla teslih edip kaptan <Seymun> un kumandasında şimallilerin ticaret bahriyesini tahrip, sefain ticariyesini maf ve zabta memur eylemişlerdi. 

     Bir müddet sonra <Alabama> zafiyetine rağmen kaptanın mahareti ve sahayı harekâtının vesaiti sayesinde düşmanlarına o kadar azim hasarat iras eyledi ki;  Bütün âlemde (Alabama) ve kaptan <Seymun> namı şöhretyab olmuş, şimallilerin ticaret bahriyeleri kelilen tahrip edilmişti.  Muharebenin hitamına doğru seyir ve sefer harikuladesi esnasında işte bu meşhur (Alabama) sefinesi Fransa’nın Cherbourg limanında yanmakta iken cemahili şimaliye donanmasına mensup bu kadar zamandır (Alabama)yı taharri etmekte olan zırhlılardan (kır saç) sefineyi harbiyesi buraya vasıl olmuş, ancak Fransa’ nın bi taraf bir devlet olması sebebiyle limanda (Alabama)ya bir tecavüzde bulunamayıp liman önünde ve Fransa kara sularından hariçde (Alabama)yı beklemeğe başlamıştı.  (Kırsaç) süvarisi bu esnada Alabama’nın süvarisine bir haber göndererek muharebe için dışarı çıkması lüzumunu beyan etmiş, Alabama süvarisi kaptan Seymun sefinesinin zırh dan mahrum ve ancak sefain ticariyeyi tahribe muktedir toplarla mücehhez olduğunu ve zırhla mahfuz, ağır topları hamil (Kırsaç) ile muharebe neticesinde batacağına şüphesiz bilmekle beraber hasmının teklifini kabul edip Cherbourg’dan çıkmıştır.  Muharebe hemen başlamış her iki sefine bir daire muhiti üzerinde seyir etmek üzere yekdiğerine ateşe devam etmiştir.  Nihayet Alabama’nın bel kısmına ve su kesimine bir mermi isabet edip büyük bir rahne açtığından kurtulanlar civarda bulunan bir İngiliz sefinesi tarafından alınmıştır. 

     Aynı ahvale temas etmek üzere bir misal daha arz etmek ister isek Rus – Japon muharebesine atıfı nazar etmeliyiz.

     Malum olduğu üzere Ruslar Japonya hükümetine ilanı harp haberini müteakip hemen torpidolarıyla Port Artur donanmasına hücum etmiş ve böylece düveli hukuka küllüyen mugayir bir harekâtı na merdanede bulunmuş olmakla itham eylemişlerdi.  Lakin şu ithamı Japonlar şiddetle ret etmiş ve ilk merminin Ruslar tarafından Port Artur torpido hücumundan saatlerce evvel Japonlar üzerine endaht edildiğini ileri sürmüşlerdir. 

     Bizim Beyrut faciasına pek benzeyen bu vakayı hülasa ediverelim:  Ayın sekizinci günü refakatinde bir takım sefaini nakliye bulunan bir Japon filosu Kore sahilindeki Çomulpu limanı civarına geldi.  Tam bu esnada

Sayfa: 25

Çomulpu limanından çıkmakta olan Rusya’nın Korteç gambotuna tesadüf etmişti.  Rus gambotu Japonları müşahede edince ilerideki Japon torpido botlarının üzerine ateş etmeğe başladı.  Bununla beraber Korteç, mermiyatının düşman üzerinde bir tesir hâsıl etmediğine ve husumetinin kuvveyi faikasına bakarak sureti mecburiye de tekrar Çomulpu limanına ricat etti.  Japonlar o gece düşmanlarını – ellerinde iken güya namert İtalyanlara evvelden bir dersi merdaneyi verir gibi – hedefi taarruz etmediler.  Ancak ertesi sabah Japon filosu kumandanı amiral Oryu gerek Korteç gambotuna ve gerek onunla beraber limanda lenger endaz bulunan Varyağ kruvazörüne sureti resmiyede o günün zevaline kadar yani altı saat sonra her ikisinin de Çomulpu limanını terk etmeleri lazım geleceğini, aksi takdirde Çomulpu dâhilinde üzerlerine hücum edeceğinden muharebeden şehirde hâsıl olacak zarar ve telefat müsebibinin ancak Ruslara ait olabileceğini bildirmişti.  Şecaat ve fedakârı her nerede ve her hangi zamanda olursa olsun layık takdir ve ihtiramdır.  Binaenaleyh:  Bu söz üzerine vazifelerini tanıyan ve iki sefine oldukları halde Çomulpu’dan vatan yolunda fedayı hayat için limandan çıkmağa teşebbüs eden cesur Rus gemicilerinin o andaki haleti ruhiyelerine karşı bilhassa bir Osmanlı gemicileri – kıyası nefisle – müteessir olmak kabil değildir!  Biz bu levha karşısında düşmanımız İtalyanların Japonların gösterdikleri hukuk şinaslıktan, vecibeyi şecaat ve merdanelikten yüzde bir nispetinde hissedar almasını ve bize layık bir düşman sayılabilmesini ister idik.  Hal bu ki:  Japon kumandanı zaten Kore’ye asker sevk etmekte olduğuna ilaveten Beyrut’a gelen ve bir sefinenin fayrap edilmesi de dâhil olduğu halde yirmi dakika müsaade verip bunu da beklemeyen İtalya kumandanından ziyade sürat ve ihtiyat göstermekte haklı addolunabilirdi.  Çünkü Beyrut limanında yatan iki Osmanlı teknesinden biri saatte ancak yedi mil yapabilen dört toplu bir gambot.  Diğeri bu gibi ahvalde zerre kadar kıymeti harbiyeyi haiz bulunmayan bir torpido bottan ibaret olduğu halde Çomulpu limanındaki Rus sefaininden biri 6500 ton/mai mahrecinde 22 mil süratinde ve 12 kıta altı pusluk ve 22 kıta küçük topa hamil, bir alabanda atışında 510 librelik mermiyat endahtına muktedir 550 mevcutlu birinci sınıf muhafazalı kruvazör.  Diğerleri 1200 ton mai mahrecinde 13 mil süratinde 200 mevcutlu bir gambot olduğundan ve zaten sitim üstünde bulunduklarından liman haricinde birkaç gülle teatisinden sonra kruvazörün kaçabilmesi ihtimali mevcut.  Bilhassa Japonlara, nazaran İtalyanların iras edebileceği zarardan yirmi kat fazla hasar iras etmesi muhakkak idi. 

     Ruslar nihayet takriben zevali saat onbir buçukta limandan çıktılar.  Hemen Polinezya cezirenin diş tarafından bu iki gemi ile Japon filosu arasında bir harp başladı.  Rusların bu iki gemisini Japonların kolayca gark edemedikleri muharebenin bir saat devam etmiş olmasından müsteban olur.  Bir saat sonra Rus gemileri adaların arasına iltica ettiler.  Akşama doğru Varyağ kruvazörü gark olduğu gibi Kurteç’in aynı hale duçar olduğu anlaşılmıştır.  Bu iki sefinenin efrat ve zabitanından tahlisi hayat edenler Paskal ismindeki Fransız kruvazörü tarafından alınmıştır. 

     Şu vakaları nazarı dikkate alarak soruyoruz;  Acaba İtalyanların Beyrut limanındaki durum ile torpidonun zapt veya garkını temin etmek bahanesiyle yüzlerce bi günah ve gayri muharip insanların kanını dökmeleri müessesatı muhammeye iras hasarda gösterdikleri vahşet ve pervasızlık hakkında nasıl bir mazeret dermeyan oluna bilir?  Hukuk ve hissi insaniyet merdanını noktayı nazarından İtalyanların hata ve cinayetleri yalnız bir suretle değil birkaç suretle ispat olunabilir: 

     1 – Filvaki İtalya devleti Beyrut limanında gerek işe yaramayacak halde olsun, bir gambot

Sayfa: 26

taklidi ile bir torpidonun mevcudiyetini selametine muğayır görerek bunların izalesine çalışmakta haklıdır. 

     2 – Ancak bu emir izaleyi icra için İtalya sefaini Beyrut limanı önüne gelecek.  Gönderdiği resmi haberde dışarı çıkmak müddeti müsaadesini ahvalin icap ettirdiği derecede tayin edecekti.  Yani haydi Japon amirali Oryu gibi civanmertlik kibarlık etmesin.  O necabet (soyluluk) kalbiyeden mahrum müebbet olsun.  Lakin tayin edilen müddet hiç olmazsa avnı ilahi (ilahi yardım) korvetinin fayrap edebileceği, tahriki cerh eyleyeceği zamana müsavi olmayacak mı idi?  ocakları yanmayan avnı ilahi gibi bir sefineye yirmi dakika zarfında limandan Çık! Demek ayakları bağlı bir adama <şimdi koşmağa başlayacaksın!> demek ve böylece zımnen ne olursa olsun, bütün hukuku düveli ve insaniyeti payimal ederek gemileri gayri müstahkem bir şehrinde harap edilmesi bahsine limanda tahrip etmekteki kararını ispat eylemektir.  Yalnız bu hal bir devlet için pek haklı surette protesto tertip etmeğe ve o hareketinde bulunan düşman namerdi beyn el milel (beynelmilel) tezlile (hakir) kâfi ise de bilemeyiz ki:  İtalyan mahutlarının (sözü geçen) artık daha fazla tezlil olunabilecek cihetleri kalmış mıdır? 

     3 – Diğer cihetten kariyenin nazarı dikkatini bir noktaya daha celp edeceğiz;

     Avnı ilahi süvarisi korvet kaptanı Şemsettin beyin Beyrut hadisesine dair merciine ita ettiği resmi ve mufassal raporda diyor ki:  <<Sonradan anlaşılan tahkikata göre vali beye verdiği notada sefinenin ocaklarının söndürülmesiyle teslimini talep ediyor! İmiş.>>

     İtalya kumandanı kendi de asker olduğu için ve namusu askeriden hiç olmazsa kulak dolgunluğuyla haberdar olması lazım geleceğinden gemilerin harpsiz teslim olunmayacağını bilmesi lazım gelmez mi?  Onun için değimidir ki;  Gerek Alabama, gerek Çomulpo vakalarında hariçteki kuvvetli hasım limandakileri masum insanların, müessesat memurenin maf ve harabiyetten korunabilmesi için açık suya davet etmiştir.  Yine Şemseddin Bey raporunda <böyle az bir zamanda notaların mahallerine isali bile kabil olamayacağından her halde düşmanın fikri menhusu (uğursuz) gerek mendirek dâhilinde, gerek ise çıkmak teşebbüsünde bulunur iken bombardıman etmek olduğu anlaşıldı.> diyerek meseleyi iyice teşrih ediyor.

     Biz İtalyanların bu tecavüzüne karşı söyleyecek bir şey bulamayız.  Yalnız bazı efkârı maluma sahibi Avrupa ve ecnebi ceraidinin Beyrut hadisesini mazur göstermeğe yeltendiklerini gördüğümüzden hukuk ve teamül ve insaniyet nazarından bu hareketi na merdaneyi bir iki misal ile ve bütün denaet (alçaklık) ve iğrençliğiyle izahtan vaz geçemedik.  Biz Osmanlılar vatan uğrunda, namus uğrunda ölümden hiçbir zaman ne korkmuş, ne de şikâyet etmişizdir.  Acıdığımız ve şikâyet ettiğimiz bir şey varsa o da namusu askeriye, hukuku harp, hissi insaniyet gibi kıymettar ve müebbet meziyetlerin bu rumus (mezarlar) ve rumulus ahfadı melusesi nice hevn aludundan aldığı kanlı şaibelerdir.

     Süleyman Nutki

Sayfa: 27

TERAKKİ VE MEDENİYET

4

     Terakkiyat ve tahvilatı medeniyyeyi intaç eden keşfiyat ve ihtiraatın, çok kere tesadüf ile zekâ mahsulü olduğunu söyleştik.  Acaba bu tesadüf dediğimiz şeyin mahiyeti nedir?  Çünkü tesadüften maksat sebep ve müessir mefkudiyyeti (yokluk) ise, hiçbir sebep tahtı tesirinde olmayarak terakki ve tahvil husulü mümkün oluyor ise vakayı ictimaiyeye ait bir hadise bila sebep ve alelumuma (araştırmadan) vücut buluyor demek olur.  Hâlbuki alelumum mevalide (doğan) içtima iyenin, ilmen tetkik olunan, tetkiki mümkün olan birçok kavanin (kanunlar) muazzaması olan hadisat ictimaiyenin bila sebep vücuda gelemeyeceği de malumdur.  Onun için bu tesadüf kelimesinin daireyi şümulünü ve manayı hakikisini anlamak, tetkik etmek tahvilat içtima iyenin mahiyetine muttali olmak noktasından ziyadesiyle mühimdir.

     Buradaki tesadüf kelimesinden maksat sebepsiz vücuda gelmek değildir;  Belki neticesi ile bir münasebeti mantık iyesi olmayan bir sebep mevcudiyeti demektir.  Yani bir ihtirayı, bir tebdili ictimaiyeyi tevlit eden tesadüfî bir takım sebeplerin mahsulüdür.  Yalnız bu sebepler ile neticeyi müstahsile arasında bir münasebet ve rabıtayı mantıkiye yoktur.  Tesadüfün bu şeklini hakkıyla anlatmak için bir misal zikir edelim.  Münferit bir kabile tasavvur edelim ki teşkilatı ictimaiyesine mutabık ve bulunduğu muhite muvaffak bir medeniyete malik olsun.  Böyle bir kabilenin tesisatı temeddüniye (medenileşme) ve ictimaiyesinde vukua gelecek tahvilatı ictimaiyenin avamilini ve esbabını tetkik edersek görürüz ki ya temeddün iye ve ictimaiyesinde şimdiye kadar uzak bir mevkide kalan bir diğer kabile bu kabileyi münferide ve menzuviye ile münasebet ve temasta bulunur Yahut bu kabileyi münferidinin şerait coğrafyayı iskân iyesinde bir tahvil husule gelebilir.  Veyahut cemiyetin efradının azası tezayid veya tenakus eyleye bilir.  İşte bu sebepten hiç birisi neticeyi müstahsileyi mantıken husule getirecek mahiyette değildir.  Mesela zikir ettiğimiz üç sebepten ilk ikisi haricidir.  Dücarı tadil ve tahvil olacak medeniyetin tamamen haricindedirler.  Üçüncü sebep dahi, eğer sakinenin adedinin tenakusu gayri kabil içtinabı amiriz sâriye (bulaşıcı) veyahut bir afeti semaviye teessür ile husul bulmuş ise yine aynı kısımdandır.  Yani, haricidir.  Hal bu ki netice ile sebep arasındaki bu nispetsizlik bir hali istisnai yi ve nadir değildir, bilakis tahvilat ictimaiyede sebep ile netice arasında

Sayfa: 28 0484_0025-1_0029BU SENE MEKTEBİ HARBİYEDEN NEŞET EDEN ŞAKİRDAN BİR BÖLÜK.

 sayfa: 29

böyle bir nispetsizlik husulü bir kanunu umumi derecesinde kesir ül vukudur.  İşte tahvilatı medeniye ve içtimaiye ye yalnız bu manada, sebep ile netice arasında nispetsizlik manasında, mahsulü tesadüf ıtlak olunabilir.  Filhakika vukuatı tarihiye tetkik olunursa görülür ki:  Tarihte bir hadise ile izah olunamaz.  Bir sebebin mahsulü ve neticesi olan o hadiseyi azimenin azametine rağmen sebebi çok kere azim ve mühim olmak şöyle dursun belki zahiren ehemmiyetsiz bile olur.  Teşkilatı içtimaiye de en ulvi tesisatın menbağı bazen en sefil ve deni (alçak) misal ve numunelerden nebean (fışkırma) eder.  Büyük küçükten tevellüt eder.  Bir hadise bazen onun zıddı olan bir diğer hadisenin mahsulüdür.  Mesela bir cemiyetteki teşkilatı diniye bazen pek mabub bir dinsizliğin ve ahlaksızlığın o cemiyeti sürüklediği gavr (hakikat) inhitat dan (aşağılama) tahlis (kurtarma) için vücuda gelmiş bir tesisi ulviyedir.   Küçük vakalar yekdiğeri üzerine teraküm ede ede nihayette küçük bir vaka, azim bir hadiseye müncer olur.  İstibdat ve mutlakıyet idareyi vicdanları tazyik, hürriyeti şahsiye ye taarruz etmekle hissiyatı milliyeyi inbisat ettirir.  Bu suretle zıt ve makûs tamm olan usul meşrutiyeti ihzar eder.  Teşkilatı ictimaiyede hükümran olan <muhafazakârlık kanunu> öyle bir kanunu keyfidir ki ahvali müteakibeyi medeniye ve içtimaiye arasında hiçbir münasebeti hukukiyenin mevcudiyetini icap ettirmez.  Çünkü muhafazakârlık, hali sabıkta devam hissi ve saikı büyük neticelere isal edecek sebeplerin tesirini tenkis ve hatta büsbütün izale eder.

     Tahvilatı içtimaiye de amil ve müessir olan, medeniyetin o cemiyet sinesinde perveriş yâb (yetiştirilen) olmasını veyahut o muhitten firarını intaç eden amillerin en mühimi de cemiyetin bünyesi, teşkilatı hususiyetidir.  Çünkü cemiyetler sakini oldukları arazinin ihtilaf münazırina (tartışan) şebih (benzeyen) münazırı mütezadde arz ve arai ederler.  Arazi fasıl iklim ve teşkilat tabiyesinin ihtilafı hasebiyle terakki ve temeddüne (medenileşme) az veya çok, seri veya batı (yavaş) bir istidat izhar eder ise cemiyetlere kabiliyet temeddüniyece ve teşkilat ictimaiyelerini tahvili hissesince evvel mertebeyi tehalüf ederler.  Cemiyet olur ki terakki perver olur, fikir teceddüdü (yenilik) fikir muhafazakârsına galip bulunur.  Her hangi bir eser teceddüdü derakap kabul eder, böyle bir cemiyette tahvilat içtimaiye ve binaenaleyh terakkiyatı medeniye seri ve kesr ül husuldür (fazlalaşma).  Bazı cemiyet olur ki onu teşkil eden kavmin hassas tabiyesi hasebiyle fikri sabit ve istikrar, fikri teceddüde galiptir.  Fikri teceddüde, saik muhafazakârı ya karşı mağlup mevkiinde kalmağa mahkûmdur.  Kavmin asırlardan beri yaşadığı muhit fikri nesilden nesil’e intikal ve tevarüs ederek kadim anane ve adet şeklinde cemiyet mahiyetinde mıhlanmış kalmıştır.  Böyle bir cemiyette terakki ve teceddüde, tahvil pek müşküldür.  Cemiyet uzun müddet adeta sabit gibi bir şekli istikrar muhafaza eder.  Her hangi bir anasırı tahvile karşı memleket bir kitleyi mütehaddi isyan şeklinde kıyama mahya bulunur.  Çin medeniyeti, Çin kavmi,

Sayfa: 30

Çin cemiyeti işte, asırlardan beri, anasır teceddüde, esas temeddüne karşı muhalefet eden, medeniyet sabıkasını, teşkilatı ictimaiyeyi köhnesini idameye çalışan cemiyetlerin bir numuneyi payidarı olmak üzere yaşıyor.  Asırlarca evvelki tarihini, hemen aynı şekilde yaşayan bu hükümet hassas kavmiyenin meseleyi temeddününe büyük rol oynadığını vazıhen ispat eder. 

     Mamafih bunu sırf milletin bir hatası, bir illeti olmak üzere telakki etmekte muhak olamaz.  Parlak, pür şan ve şeref bir maziye malik olan, asarı tarih şaşaadarı yaşayan cemiyetlerin hepsi, az çok bu illet ile

0484_0025-1_0031 MEKTEBİ HARBİYEDE YETMİŞ ALTINCI DEVRE SENEVÎYİ TEBECİLEN VERİLEN ZİYAFET MÜNASEBETİYLE

maluldürler.  İşte <tarihi olmayan milletler ne bahtiyardır> sözü bu makamda irad edilmiştir.

     Evet, tarihi olmamak, şaşaadar asırlar, mezhep devirleri yaşamamak, maziye malik bulunmamak.  Sırf ati âdemi, ati cemiyeti olmak istikbalin müteceddid ve müterakki, bütün anasırı teceddüdü cemia haris cemiyetine intisap suhuletini haiz bulunmak noktasından faydalıdır.  Böyle cemiyetlerde asırların irsen (miras) teraküm ettirdiği hamuleyi ananat mevcut olmadığı için, bütün ümidi istikbale doğru tevcihe etmeğe, bütün şan ve zaferi istikbalin karargâhlarında

Sayfa:  31

Aramağa bir mani olmaz.  Milletin önünde yalnız istikbal, tenviri lazım gelen istikbal vardır.  Teşkilatı siyasiye de bir cemiyetin terakkisinde ve surat ve tahvilinde ika ettiği tesir asla ihmal edilemez.   Bir de istikbale raptı kalp ve ümit noktasından serdettiğimiz mütalaa, maziyi bütün bütün mahkûm etmek, ahlakı sureti katiye de ihmal eylemek manasını da tazammun (içine alan) etmemelidir.  Parlak mazi, pür şaşaa bir tarih de çok kere bir amili terakki ve saiki tekmildir.  Parlak bir mazi demek, mücadeleyi hayat tarihiye de muvaffak olmuş olmak demektir.  Bu muvaffakıyet gurur ve iftiharı mürur asar ile ihlafa irsende intikal eder.  İhlaf ecdat perişan, şerefinin hatıratı maziyesini ihya ve idame etmek hissini suvaik (put) tabiyeleri arasında bulur ise, mazide mücadeleyi hayatta kazanılan muvaffakiyet şimdiki mücadelede esbabı tefevvuku (yükselme) da ihzar ve teshil eder.  Milletin hassas fiiliyatı bu hissiyat mevruse (miras kalmış) ve mukaddesebe ile birleşerek mütecedid, mütemmimden ve cemiyeti kadimenin ahdı cedit de bir zil temadisi olan meyyal terakki bir cemiyeti cedide vücuda getirir. 

     İngiltere ve Fransa, asrı hazırın en büyük bu iki milleti parlak mazileri, sahayı tarihiyedeki pür şaşaayı muvaffakiyetleri kendilerini ıskat etmemiş, teceddüt ve temeddüne hasım kılmamış, bilakis asırlardan beri ve müesses olan teessüsatı medeniye terakkiyatı hazirenin libas nevinini, ihtiraat cedidenin kisveyi dil firibini (cazibeli) iktisa (giyim) ederek gayur, faal milletin mesaiyesini teşvik, teşci, teshil eder avamili terakki makamına kaim olmuştur. 

     Demek ki aynı bir sebep, aynı bir illet, aynı <maziye ve tarihe malikiyet> kaziyesi, reb (ev) meskûnun bir tarafında milletin pa bend terakkisi olacak bir anasır mezar makamına kaim oluyorken diğer bir tarafta milletin destegir faaliyeti, zafer hazırı oluyor.  Aynı bir sebep bir milletin medeniyeti guver inhitata doğru sürüklerken diğer bir milletin medeniyetine alayı vasıta oluyor.

     Haleyi evlada pek garip ve manasız gibi görülen bu netice hadisatı ictimaiyenin muayyen bir sebep mahsulü olmamalarından tevellüt ediyor.  Evet, ne Çin medeniyetinin ve ne İngiliz veya Fransız medeniyetinin amili yegânesi yalnız tarihi ve hassas mürusesi değildir.  Muhiti coğrafi ve insani, adet ve tabii milliye ve ilahiri, hep bir kavmin terakkisinde icrayı tesir eden âlemlerdir.  Onun için bir kavmin tarihi medeniyetini tetkik ederken – ki bu tetkikat bizi hali hazırın netayih zaruriyesine isal eder – hem tarihi, hem muhit coğrafyası, hem ilim insiyab akvamı, hatta hem edebiyatı, hem sanayi nafiyesini hem teessüsat ictimaiyesi nazarı itibara alınır ve tekâmül medeniyeti âli vecihe lsaha tayin etmek için bu birkaç hattı istikameti imtidadınca takip edilir.

     Kadıköy: 20 kânunusani. Sene 1327

          Beria Nuri

Sayfa. 32

 

0484_0025-1_0035ASAR BEDİASINI BİR ESERİ RENGİN VATANPERVERİ İLE İTMÂM EDEN MADAM SARA BÖRNAR (AĞLUN) PİYESİNDE TAYYARE İÇİN İANE TOPLARKEN.

Sayfa: 35

SERDAR EKREM UMUR PAŞANIN MAVERAYI KAFKAS SEFERİ

VE

KARS NİÇİN SUKUT ETTİ?

     Gün pek latif idi.  ordugâh ağaçlıklar içine dalıyor, kâh düz sahrada yürüyordu.  Köylüler darı tarlalarının kenarına toplanarak her geçen alayın heyecan engiz harp türkülerini taaccüple dinlemekte idiler.  Yedi mil kadar kat olunduktan sonra nehre yakın bir sahrada tevkif olundu.  Umur paşa ile ordu erkânı harp heyeti nehri geçmek teşebbüsünden evvel askeri bir daha mahalline yoklama ettiler.  Bade serdar miralay (Balard)ı üç buçuk nişancı taburu ile ileri sevk edip dört top ile nehrin dar bir noktasından uzun, dar bir adacığa geçmek için memur eyledi ki, bunun diğer tarafında karşı sahile dar bir geçit bulunacağı ümit olunuyordu.  Nişancılar verilen emir mucibince adaya geçtiler.  Kısmı külli de biraz arkadan takip ediyor idi.  Miralay Balard iki tarafa çarheciler (öncü) yayarak dar bir yolu takibe başladı.  Bir ormanlık içinde iki mil kadar kat ettikten sonra zevale doğru açık bir mahale çıkmış idi ki, Osmanlıların ileri karakolu şedit ve nagehanı (ansızın) bir tüfek ateşiyle birkaç yuvarlak gülleye hedef oldu.  Bu gülleler nehrin mukabil sahilinden ve takriben altı yüz yarda mesafede kâin olan bir düşman tabyasından atılıyor idi.  nişancılar açık mesafeyi süratle geçip önlerindeki ormana girdiler.  Buradan dahi ilerleyip bir geçit taharri olunduysa da bulunamadığından ortaya birkaç kişi gönderilerek ordu nişancıların geçtiği ve geçer iken düşman ateşine hedef olduğu açık sahadan haberdar edildi.  Bunun üzerine Umur paşa münasip bir mevkii birkaç top yerleştirip düşman istihkâmını topa tuttu.  Nişancı taburlarının kurşunları da bu top ateşine rekabetle pek müessir bir tesir hâsıl ediyorsa da istihkâmdan atılan mermiyat orduya yine bir miktar hasar iras eylemekten geri kalmıyordu.  Ez cümle bu mermiyattan beri paşalardan biri ile konuşmakta olan ve Umur paşa maiyetine memur İngiliz miralayı Kadil’in beygiri ile tercümanını telef ettikten sonra bir taburun içerisine girmiş idi.  Umur paşa ise topların yanında bulunarak amiral Kadil ile bizzat nişan alıp atıyor idi.  üç saat devam

Sayfa: 40

eden bu tap ve tüfek muharebesi esnasında Osmanlılar maruziyetleri sebebi ile yüz kadar telefat ve mecruh vermişler ise de onların ettiği ateşin de düşman üzerinde pek müessir olduğu sonradan anlaşılmıştır. 

     Miralay Balard’ın kumandasındaki nişancı taburlarına gelince;  Bu kahraman askerler önlerindeki her çalıdan, taştan ve kütükten bir siper gibi istifade ederek adanın sahiline kadar inmişler ve burada kütüklerin arkasına yatarak düşman istihkâmının ambarlarından top dolduran Rus topçularını ve Rusların bila sebep istihkâm derinine aldıkları beygirlerini kuş vurur gibi birer birer ve bila fasıla vurup düşürmekte berdevam bulunmuşlardı. 

     Osmanlılar orman içindeki bir kuleyi hastane haline koymuş olduklarından yaralıları oraya nakil ediyorlardı.  Her an ölmüş yahut ölmek üzere bulunmuş bir askeri refikinin sırtında taşıyarak oraya götürdüğü görülmekte idi.  Bu esnada nişancıların cephaneleri bitmek üzere bulunduğundan imdatlarına dördüncü alay sevk olundu.  Bu alayın Miralayı olan yetmiş yaşlarında beyaz saçlı ve Osmanlıların kahramanlıklarına cidden bir numuneyi mühibe teşkil eden bir ihtiyar aslan maiyetinin ta önünde ormana dâhil olup miralay Balardın nazarı hayreti önünde nişancıların yere uzanarak teşkil ettiği ileri ateş hattını geçti ve bu bahadırlar ayakları nihayet nehrin sularıyla ıslanıncaya kadar ilerleyip tahaffuz iye ye hacet görmeksizin düşman istihkâmı üzerine bir yaylım ateş icra ettiler.  Böyle ap açık bir mevkide ve düşmanın pek şedit ateşi altında muharebe etmek hakikaten müthiş bir şey idi.  telefat her dakika tezyit ediyordu.  Lakin ne o ihtiyar kahraman miralay, ne de maiyetindeki şeci (yürekli) alay efradı ölüm tehlikesi önünde böyle âli ve merdane bir dövüşmeyi feda edemiyorlardı. Nihayet nişancıların kumandanı İngiliz Balard ihtiyar kumandanı nişancıların işgal etmekte oldukları siper hattına çekilmeğe ikna edebildi! 

     Yazık ki, bu seferdeki harekât bahadır hanesi birkaç defa Avrupalılar tarafından da methedilen bu ihtiyar Osmanlı aslanının namı mağfuru bizce malum olamamıştır. 

     Tüfeklerin ve topların gürültüsü birkaç saatten beri devam ediyor idi.  akşam yaklaştığı halde henüz bir neticeyi katiye hâsıl olamamış idi. 

     Biraz sonra Umur paşanın kumandası altında bulunan bir fırkanın ormanın arkasından geçtiği görüldü.  Bu fırka adayı bir mil kadar indikten sonra dar bir boğazdan küçük bir adacığa ve oradan diğer birine geçtiler.  Şimdi karşı yani düşman sahili ile aralarında dar, lakin seri ül cereyan bir boğaz kalmış idi.  Umur paşa fırkası bir hücumu kati ile orasını anlamak üzere ilerleyip kıyıya vasıl oldular.  Ancak düşmanın gayet şedit ve müessir bir ateşine hedef

Sayfa: 41

olduklarından yüz elli şehit ve mecruh vermişler idi.

     Bununla beraber Osmanlılar cidden düşman kurşunundan kaçmamağa ahdetmiş görünüyorlardı.  Evveline ve düşüne bakmayan bu fırka bir savlet (hücum) muhibbe ile hücumunda devam ettiğinden karşı sahili tutan Moskoflar perişan ve haşyet içinde firara başladılar.  Hemen bu esnada da muhacimler karşı sahile geçmiş idi.  Bir müruru hareketini bu derece kahramana ne ve kati surette icra eden Osman paşa fırkası

0484_0025-1_0042 DENİZLE AYRILMIŞ BÂİDESİNİ (UZAKLIK) ÇELİK, EJDER ASA ZIRHLILAR VE SAHİL KÖPRUSUNU ŞU GÖRDÜĞÜNÜZ GİBİ SEMA PEYMA KEHKEŞANLARI ANDIRIR ŞHRAHLAR İLE YEKDİĞERİNE RABT EDEMEYEN MİLLETLERİN BU TALİYEĞAH CİHANDA BELİND NASİYE YÜRÜYEBİLECEKLERİ YOLLARI YOKTUR!

beş bin kişiden mürekkeb idi.  Ruslar geçidi muhafaza eden fırkalarının her ne kadar bin beş yüz kişiden ibaret olduğunu söylemekte iseler de buna ilaveten Osmanlıların muvasalatından mukaddem dahi iki tabur ile üç sahra topu göndermiş idiler. 

     Osman paşa fırkası bu muzafferiyet neticesinde kazandığı yeni mevziini tahkime gayret ederken ta uzaklardan akşamın zulmet hafifesi içinde Osmanlıların nidayı meserretleri ve padişahım çok

Sayfa: 42

yaşa avazeleri işitilerek diğer cihette de orduyu sabahtan beri o derece izac eylemiş olan düşman istihkâmının zapt olunduğunu silaharkadaşlarına tebşir (müjde) ediyor idi.  Lakin Osman paşa fırkası buna adeta itimat edemiyordu.  Çünkü o istihkâmın hüküm ettiği geçidi mürura teşebbüs etmek bir kumandanın cinnetine hüküm verdirecek derecede tehlikeli, müşkül idi. 

0484_0025-1_0043 150 TONLUK ESKALİ AZİMEYİ KALDIRMAĞA MAHSUS SEYYAR MAÇULA

     Osmanlıların bahadırca dövüşerek bahadırca kazandıkları bitap alud ve heyecan engiz günün gecesini (Lorenis – olifenet) şöyle tasvir ediyor. 

     <<böyle heyecan, kan ve ateş içinde geçen günün gecesinde çatırdayan berayı ateşin

Sayfa: 43

karşısına uzanarak yorgun azayı dinlendirmek ve muzafferiyatımızı konuşmak latif bir şey idi.  meclis musahebatımız Osman paşa, Ferhat paşa ve sahneyi harbin en tehlikeli nikatına (noktalar) yetişen İshak bey isminde bir genç ve yakışıklı Çerkez asilzadesi ile ben ve (mister Le Nougue – Vebirter) den ibaret idi.  İshak bey dediğim bu kahraman beyzade bir müddet sonra seferin metaib (yorgunluk) ve meşak müthişsi içinde hema tayfu yediden vefat etmiştir.  Hepimiz biraz pilav yedikten sonra çubuklarımızı yakmış idik.  Osman paşa ile Ferhat paşa hatıratı müteselsileyi askeriyeleri ile hepimizi mustafid ediyorlardı.  Bir müddet sonra yataklarımıza uzandık.  Bu esnada meydanı harbin muhtelif nikatında düşüp kalmış yaralılar toplanılarak en ziyade neşri ziya eden bizim atışımızın biraz uzağına yatırılmakta idi.  ciddi söylüyorum:  ben umurumda Osmanlılar kadar meşak ve mütaibe ve yaranın ocağı ve izdırabına tahammül eder bir kavim daha görmedim.  Bütün yaralılar orada, bizden biraz uzakta ağızlarından bir kelime şikâyet, bir harf izdırap çıkmaksızın kanlar içinde yatıyorlardı.  Yalnız ara sıra bir taraftan bir tarafa döner iken yaralı olan uzuvlarına kayıtsız ber el temas edince keskin bir nidayı elem yükselir idi. 

     Gün doğar iken topçu ve süvari fırkaları da nehrin zapt edilen karşı yakasına geçtiler.  Topçu fırası kumandanı Abdullah paşanın harekâtı her türlü metih ve senayişe layık idi.  Top arabaları nehrin dik sahilinden çıkar iken hayvanlar yıkılıp düştüklerinden askerin de bu işte kullanılmasına lüzum görüldü.  Biraz sonra her şey ve ordu harekâta amade idi.  Lakin harekât emri verilmedi.  Osmanlılar tarafından zapt olunan istihkâm içinde birçok insan ve beygir leşleri bulundu.  Yalnız istihkâm içinde vurulmuş hayvanlar altmış rese (baş) baliğ oluyordu.  Rus muhafızınıza gelince:  Osmanlı silahlarının ne kadar dehşetli bir tesir icra ettiği cesetlerin tadat ve muayenesinden tezahür eylemişti.  Bunlardan mecruhun ricat eden Ruslar tarafından götürüldüğü ve muktevilinden bir kısmı daha evvelce onlar tarafından defin edilen düşman cesetlerinin adedi dört yüze baliğ oluyordu.  Bunlardan ikisi miralay, altısı binbaşı ve daha küçük rütbede zabitan idi. 

     Bu istihkâmın zabtı şu suretle vukua gelmiş idi:

     Bade zeval saat dörtte Osmanlı ordusunda istihdam olunan İngiliz zabitanından miralay Saimon Umur paşaya nehri daha aşağıya müsadif bir noktadan mervera etmeği teklif edip paşa da kabul ettiğinden Yüzbaşı Daymok ve tercümanı hidayet bey ile iki tabur piyade ve üç bölük nişancı efradı tabiyeye arkadan hücum için ta uzakta bulundukları gayri meri geçitten karşı sahile atladılar.  Bu noktada nehrin akıntısı o kadar şedit idi ki, geçme

Sayfa: 44

harekatı esnasında altı nefer suların tahaccümüne mukavemet edemeyip boğulmuşlardır.

     Bu küçük müfreze karşı yakadaki ormana girdi.  Orada bulduğu dar bir yoldan istihkamata doğru ilerlemeğe başladı.  Miralay Saimon buraya bir miktar asker bırakıp düşmana görünmeden ileri gitti.  Lakin istihkamata altı yüz yarda takrip edilince Osmanlılar düşman tarafından müşahede olundular.  Üzerlerine şedit bir ateş açıldı.  Osmanlılar da aynı şiddetle mukabele ettiler.  Ancak o esnada düşmandan ikinci bir fırkası da cenahtan şiddetle hücuma başlamakla miralay Saimon toplayabildiği

0484_0025-1_0045 CESİM BİR TARAK DUBASI

Birkaç nefer ile bunlara mukabele için döndü.  Yüzbaşı Daimok ile hidayet birinci düşman müfrezesini dağıtarak istihkama duhule memur eyledi.  Vukua gelen kısa, lakin kanlı mücadelede Osmanlılar takriben elli kadar şehit ve mecruh verdiler ve yüzbaşı Daimok kemali cesaretle Osmanlıları taktir ve hücuma teşvik ederken beygiri vurulup düştü;  yine o anda göğsüne tesadüf eden bir kurşun kendisini ağır surette yaraladı.

     Mabadı var

          Ali Rıza Seyfi.

Sayfa: 45

 

Ecnay-ı muzafferiyet

TAYYARELER

0484_0025-1_0047 NİS

Sayfa: 46

S O N

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.