DONANMA MECMUASI 93 – 142 25 Ekim 1917

DONANMA MECMUASI 93 – 142  25 Ekim 1917

İştirak şartları: İstanbul ve taşra için seneliği kırk kuruş, ecnebi memleketlere on iki franktır.

Donanma mecmuası

Nakliyat-ı askeriye intibaatından

Donanma istiklal-i vatanın muhafızıdır

Nüshası: 40 para

Merkez tevzii bâb-ı Âli caddesinde ay yıldız kitaphanesidir.

Donanma cemiyetinin haftalık gazetesidir.

En meşhur muharrirlerin muavenet mahsusa-i kalemiyesi temin edilmiştir.

Merci: mecmuaya ait her iş için donanma cemiyeti merkez umumiyesinde daire-i mahsusaya müracaat edilmelidir.

Perşembe 8 Muharrem: 1335 / 25 Teşrin-i evvel: 1333

Nüshası 1 kuruş

Senelik abonesi Osmanlı memleketi için 40 para / ecnebi memleketler için 12 frank

İmparator Wilhelm hazretleri ne:

Haşmet-meâb!

     Bu satırların, gözler ve gönüller için bir telakki yeri olduğu günler ve saatlerde, siz haşmet-meâb, gözlerinizi pây-i tahtımızın uzaklaştıkça genişleyecek, genişledikçe derinleşecek ufuklarından ayırmış bulunuyorsunuz.  Fakat biz tahmin ediyoruz ki her surette muzaffer topraklara hâkim ayaklarınız altında İstanbul’dan başlayarak dönen hareketin musikisi daha durmamış, milletine refah veren elleriniz necib ve samimi meveddetler nakil eden ellerle dolan musafahanın hararetini henüz soldurmamış, galibiyet avazlarıyla samimeniz sizi istikbal, sizi tevkir ve sizi teşyi eden velvelenin vurduğu mevcelerden ayrılmamıştır.

     Bu dakikada kalmamın hareketi bütün bir şehrin faaliyetini bir tek merkeze toplayan hareketten bir az, bir cüzi, bir adımdır;  bu dakikada toplar atılıyor.  Eller çırpılıyor, baş başa veren bayraklar müttefik iki hükümdarın güzergâhına bir renk ve ahenk  serpiyor.

     Ve ben o kadar vuzuh ile his ediyorum ki bugün kelimemin ucu iğneden, niş-terden değil, tazim ve hayrettendir ve bu his, bu tahassüs bile Kayser’i karşılayan satırlarda çalışmak için büsbütün yeni ve hayran bir hüviyet alıyor.  

     Bu dakikada bütün İstanbul, bütün bir memleketin mütehassis kalbi müteneffis ve zinde bir tarihin zi hayat ve zi suret bir unsuru için duydukları tazime el bağlıyor. 

     Almanya’yı medeniyeti ve medeniyetin şevket ve miknetiyle yüksek bir kubbe altına toplayan son asrın en faal simasını aralarında görmekle bahtiyar gözler ihtiyarsız bir cazibeye  kapılarak bakıyor, bakıyor ve ayrılamıyor. 

     Siz, haşmet-meâb, etrafınızda açılan çıplak vadilerden sizin takdirinize lisaket kazanan Türk kahramanlığının membaına kadar varabildiniz mi?  Etrafınızı alan ve bir tazim heyecanıyla dalgalanan başlar size samimiyetlerinin derecesini gösterebildi mi?  Ve siz etrafınıza dizilen mebani safı arasında neler düşündünüz;  neler düşünerek geldiniz ve dört gün sonra neler düşünerek gidiyorsunuz? Yirmi sekiz veya şu san on dokuz senin Osmanlılık âleminde bıraktığı bir güzara bir gül veya diken mi diyeceksiniz?  Bunu bilmeye muhtaç olmakla beraber biz bunu düşünmüyoruz.  Çünkü bizim muhabbetlerimizde hissi ve mefkûrevidir.  Sizi büyük bir devri idrak eden bir hükümdar olduğunuzu bilerek alkışlıyoruz.  Bakınız, İstanbul içinde sizin ıyd-i istikbalinizi gezdiren omuzlar bir milleti hâkimiyetinden ayırmamak için uykusuz kalmış geceleri tes’id edecektir.  Bakınız, gazetelerin tabii bir tevârüdle misafirlerine hasr ve tahsis ettikleri sütunlar, ikinci Wilhelm’in şahsiyetinde yaşayan büyük bir harp kahramanını tekrimde birleşiyorlar ve haşmet-meâb, siz, bu tekrimin hakiki sahibisiniz. 

     Bundan evvelki ziyaretleriniz bizi nevaziş-gar dalgaların peykleri, onların cûşâcûş cümbüşleriyle haberdar etmişti.  Üçüncüsünde medhaliniz daralmış bir hattın ışığa uzandığı basık kapı oldu.  Fakat unutmuyoruz ve müteselli oluyoruz ki sizi İstanbul’a getiren yol tabiatın küşada bir sinesine bedel müşterek mesaiyemizin açtığı emin ve pür-şeref yoldur.

     Kılıcın kudretini bilen bir hükümdara kılıcımızın hakkı olan bir yerden yol açmak onun için şanına şayan bir hareket, bizim için bir saadet olsa gerektir.  Dileriz ki Kayser bu yoldan gelirken ve giderken bunu duymuş olsun.  Kuvvetinden bir teyid olmadıkça asırlardan beri hakkını teslim ettirmenin ne olduğunu görmeyen Türkler, haktan bir teyid olmadıkça kuvvete müdahene etmeyecek kadar yüksek duran size, siyasetin, harbin manzarasından müteşekkil bir levha içinde <hoş geldin! Güle güle git!> demeyi tercih ederler.  Siz ki milyarlarca gayri Müslim yanında üç yüz milyon Müslümanın da unutulmayacağını arzın en mukaddes bir diyarında söyleyen bir hükümdarsınız.  Siz ki bugün Türklerin düşmanlarına düşmansınız.  Hükümdarlarınız arasında her şeyden evvel Alman olmakla beraber hepsinden ziyade insan olmak büyüklüğünü de siz kurtarmış oluyorsunuz.  Ve siz böyle oldukça, Haşmet-meâb, İstanbul’da dört gün fakat Türklerin, Osmanlıların, Müslümanların kalbinde müebbed kalmış olursunuz.

          Nişantaşı, 15 Teşrin-i evvel 1333

               Tarık Mahfi

Tarih-i bahri  

Ceşme ve Sakızda birkaç gün

     Charles Macfarlane (1799-1858) in 1828 senesinde memalik-i Osmanide seyahatinden: Çeşmeye gelmekliğimin başlıca sebebi, karşıki (Sakız) adasını ziyaret etmek idi.  Buraya muvasalatımın üçüncü günü bir Türk sandalı ile Sakıza geçmeğe hazırlanıyorken denizde iki müsellem Rum briki görünerek ada ile Anadolu arasındaki dar boğazda aşağı yukarı dolaşmağa başladıklarından ve bu veçhile Sakız’ın adeta abluka altında olduğunu evham ettiklerinden pek ziyade canım sıkıldı.  Bu harp brikleri Çeşme koyundan çıkmağa cesaret edecek her Osmanlı teknesi üzerine atılmağa hazır görünüyorlardı.  Bir eser bahtiyarı olarak, bu esnada İngiliz konsolosu da Sakız’da kalmış olduğu halde Çeşme’de meyve yükleyip İngiltere’ye azimete  müheyya olan İngiliz sefinelerine lazım gelen şahadetnameleri vermek üzere buraya avdeti icap ediyordu.  Bu sebeple Çeyme’de lenger endaz bulunan İngiliz harp briki konsolosu getirmek için Sakız’a gidecek olduğundan ben de süvarisi mister Brook tarafından gemiye kabul edildim. 

     Cesur namını taşıyan bu sefine 1827 senesi October’inin “Ekim” o vasatında latif bir sabah zamanı Çeşme limanından çıktı.  Rüzgâr muvafık esiyordu.  Rum gemileri adeta göze görünmeyecek kadar uzak, “Oenussac”yahut “Spalmadore” yani koyun adaları kanalının nihayetinde idiler.  Cesur brik zaten suret-i mahsusada tayin ve ilan edilmemiş olan abluka hattını geçerek bir buçuk saat sonra Sakız limanına vasıl oldu.  Ben sefine zabitanı ile bir filikaya atlayıp liman dâhiline girer iken brikte tekrar açığa doğru ve Yunan kruvazörlerini tarassut etmek üzere yol verdi. Filikamız elan pek elverişli ve kadim bir mendirekle  muhafaza edilmekte olan liman dâhilinde gümrük iskelesine yanaştı.   Hemen etrafımıza bir takım Türkler toplandı ki;  Bunlar sâlif-üz-zikr Rum briklerini görmüş ve cezireye hemen eşkıya tarafından asker çıkarılacağı haberi almış olduklarından biraz endişeli ve yeni gelenlerden havadis almağa müştâk görünüyorlardı.  Bu esnada mai renkli ve kırmızı yakalı resmi elbisesiyle (köydine) ismindeki İngiliz konsolosu da mültefit ve mütebessim yaklaştı.  Bizi gümrük dairesine aldı.  Burada birer çubuk ve kahve içtikten sonra an asıl İtalyan olan konsolosumuzun delalet-i şatır-ânesiyle şehre doğru yürüdük.  Cesim, zarif, lakin müşref harap bir çeşme ile tezyin edilmiş bir meydandan geçerek kasabanın o zaman  Türkler tarafından işgal olunan sahile yakın ve ahşap binalardan müteşekkil kısmına vasıl olduk.  Burada sahilde bir takım Türkler dolaşıyor.  Kahvelerin önünü işgal eden bir takımları da ellerinde Venedik mamulatı dürbünler olduğu halde kanaldaki cesur brikinin yaptığı manevraları seyir ediyorlardı.  Sokaktan geçtiğim esnada sanayi ile taliki olduğu farz edilebilecek iki dükkân gördüm ki;  Bunlardan biri çubuk ve ağızlık yapıyordu.  Diğeri ise bir bıçakçı dükkânı idi.  Tesadüf ettiğimiz bütün Türkler bize karşı pek nazik ve mültefit bulunuyorlardı. Hatta birçokları “bono İngiliz! Bono İngiliz!” cümlesiyle selam vermekte idiler.  Rum mahallelerine geldiğimiz zaman, bir vakit hanelerinin letafet ve metanetle meşhur olan bu kısmı harabe halinde bulduk.  Bu haneler o kadar metin inşa olunmuş idi ki:  Kısmı azamının duvarları ve mermer döşeli salonları öylece duruyordu.

     Yalnız pek kısa devam eden ihtilal devrinde rüsea ihtilalin ictimaigahı olan metropolit konağı ile büyük mektep âsi-yânın asıl yuvası ad olunarak Türkler tarafından büsbütün tahrip olunmuştu.  Sakızın bu mektebi Rum ihtilalinden evvel muhtelif adalara mensup beş altı yüz talebenin tedrisgahı ve Sakız ticaretinin iane-i mahsusasiyla idare olunmakta idi.  Fransızca, İtalyanca ve Latin, Yunan kadim lisanları pek muktedir muallimler tarafından kemal-i dikkatle tedris olunuyor, Yunan kadim edebiyatı burada tekrar ihya ediliyordu.  Sakız adası bu sayede Eğe denizinin Cezayir ile sevahilin bir merkez-i irfan ve intibahı olmuştu.  Sakız ve Ayvalık mektepleri ile “Lord Cobil Ford” tarafından Corfu’da tesis edilen mektep Rumlar için bizim tasvir edemeyeceğimiz hizmetler ifa eylemiştir.                     

     Rum mahallesinde harap olmamış yahut büsbütün yıkılmamış olan bir takım haneler adada kalan veya Paşanın himayesi altında avdet etmiş olan Rum aileleri ile meskûn idi.  Bu esnada Sakız kasabasında ve adanın sair kariyelerinde on baş bin veya yirmi bin kadar Rum olduğu tahmin ediliyordu.  Bu Rumlar bize diyorlar idi ki;

  • Eğer tekrar buraya Yunan asileri gelirse, bu herifler bizi yine

kendileriyle Türkler aleyhinde muharebeye sevk edecekler ve nemiz varsa gasb ve garet eyleyecekler, şayet Türkler Anadolu’dan imdat alıp yine bize galebe ederlerse 1822 de olduğu gibi gemilerine binip kaçacaklar, Türklerin mücazatı önünde biz yalnız kalacağız.  Hâlbuki biz bu kadar senedir Türklerle pek ala yaşayıp geçinmiş idik. 

     Konsolosumuz mösyö Köydine’nin hanesinde de pipolarımızı ve kahvelerimizi içtikten sonra sahile indik.  Konsolos, bazı sefainin hamulesi henüz tamam olmamış bulunduğundan Çeşme’ye üç gün sonra gelecekti.   Binaenaleyh, biz elan yelken üzerinde olan Cesur brik ’ne girerek adadan ayrıldık.  Konsolos süvarimize Rum sefaini kaptanlarına kendisinin adadan Çeşmeye müruruna mümanaat olunmaması için tembihat icra edilmesini talep etmişti. 

     Karşıya mürur pek latif oldu.  Adanın bu cihetteki münazırı, yüksek ve boz renkli Pelinaues dağı, zümürrüdîn satıh mailler, bunların eteklerindeki mümbit sahralar, şehir kadim kale ve dağınık köyler adanın bu sahil şarkisinde sahil garbisinde çıplaklığı ve hüznü ile büyük bir tezat teşkil ediyordu. 

     Sakız boğazının tam ortasına muvasalatımızda Rum briklerinden biri bize yaklaştı.  Cesurdan atılan top üzerine süvarisi bir filika ile gelip güverteye çıktı.

     Yunanlı kaptan kendisine irad olunan suallere <<adanın ablukası Yunan hükümet cedide-i muntazaması tarafından emir edilmiş olup Sakız boğazına lazım miktarda kuvvet vürut etmek üzere bulunduğu ve bu hususun Avrupa hükümatının şark sularındaki kuvayı bahriye kumandanlarına suret-i resmiyede ilam olunduğu>> suretinde cevap verdi.  Bundan başka Sakızda kalmış olan İngiliz konsolosun Çeşmeye müruruna mümanaat edilmeyeceğini de vaad etti.  Sefinemiz süvarisi mumaileyhe fazla sual sormağı muvaffak bulunmamıştı.  Lakin Yunanlı kaptan yakında miralay Fabvier kumandasında bir kuvvetli fırkanın Sakıza getirileceğini ve kalenin zaptına teşebbüs olunacağını ilave etti.  Bu adamın arkasında Yunan milli elbisesi vardı.  Lakin gözlerinde bir kararsızlık fark olunuyor, heyet umumiyesinden etrafındakilerin kendisine karşı harekât hıyanetkaraneye teşebbüs edeceklerinden her dem endişe ettiği görüldüğü gibi, işin fenası kendisi de bu gibi harekâta pek müstait göründüğünden muhataplarının ruhunda nahoş bir tesir bırakıyordu.  Kendisi için masanın üzerine konulan şaraptan su bardağına ancak bir damla damlatarak sıhhatimize içti.  Yunanlının filikasındaki gemiciler pek yakışıklı gençler idi.  Yakınımızda eğlendirmiş olan brik sefine pek güzel ve muntazam bir şekle, donanıma malik idi.  Ve İngiliz yüzbaşının koluna nazaran <bir sihirbaz gibi mükemmel, seri yürüyordu>. Ancak bu sularda daima görüldüğü veçhile narin surette yapılmış, altına bakıra da kaplanmamış idi.  Bordanın yukarı kısmında, beklik teknelerde olduğu gibi efradı setr etmek üzere yüksek ve ağır parampetler yoktu.  (Themistokles) nam manidarını taşıyordu.

     Birkaç gün Çeşmede bulunduğumuz halde İngiliz konsolosu Sakızdan gelmediğinden Cesur brikle onu almak üzere tekrar Sakıza geçtik.  Bu defa kaptanımız ve konsolosumuzla paşayı görmek üzere kale dâhilindeki muhafız konağına gittik.  Kale kapısında ecanibin (taktiko) namını verdikleri bir mefruza nizam-ı cedid askeri istikbalimize çıktı.  Bunların arasından birinci avluya, oradan da birçok harabe dolaşıkları arasından ikinci bir avluya geldikde:  Burada gayri muntazam başıbozuk askeri vardı.  Bunlar da bize karşı resmi selamı ifa ettiler.  İkinci bir harabeler sahnesine mürur ettikten sonra nihayet kalenin yegâne kabil süknâ kısmına, yani yaşanan ikamet ettiği zaviyesine geldik.  Gıcırtılı, tehlikeli bir ahşap merdiveni çıktık.  Sofada paşanın Arnavutlarla sair cengâver kabailden mürekkeb olan maiyet askeri (o zamanın tabirince kayumi halkı) dizilmişti.  Bu mefruza vücutlarının kuvvet ve tenasübü, elbiselerinin ziynet, silahlarının mükemmeliyeti, nezafeti ve parlaklığı ile pek muhteşem bir manzara arz ediyorlar.  İnşa edilmeğe hazır, şeci muharipler görünüyorlardı.  Bunların yanında nefir-am askeri serserileri, genç nizam cedidler ise asker oyununa çıkmış çocukları eğitiyordu. 

     Daha içerideki büyük odada paşanın ak ve siyah ağaları dizilmişlerdi.  Burada tütüncüler, çubukçular, kahveciler, Allah bilir daha kaç (ci) lar karışık bir küme halinde toplanmışlardı.  Birden bire önümüzdeki kapı açıldı:  serin deniz rüzgârına maruz geniş zarif bir salonda müzeyyen bir sedir üzerinde yanında Sakız mollası efendi olduğu halde muhafız (Yusuf Paşa) nın oturmakta olduğunu gördük.  Alaturka selamlaşmak bu husustaki cehaletimizden müşkül idi.  Kendi âdetimizle selam için şapkamızı çıkarıp reverans yapmak Türklere muzhik ve lüzumsuz görünüyordu.  Paşa bu müşkül mevkide imdadımıza yetişti.  Bu Türk için müsait olabileceği kadar iltifatkârane bir tebessümle kaptan brik’in elini sıkarak yan taraftaki sedire oturmaklığımızı teklif etti.  Oturduktan tamam üç dakika mürur ettikten sonra idi ki paşa konsolos vasıtasıyla resmi hoş-âmedî’yi ifa etti.  İtalyanca sinyor (kovadiğe) ye verdiğimiz cevap münasip iyi bir Türkçe ile paşaya iblağ olundu.  Şurasını söylemeği unutmayayım. Biz içeri giderken kapının yanında ayakta pik iyi ve muntazam giyinmiş bir takım zabitan duruyorlar idi.  Bunlar mülakat müddetince vaz ve mevkilerini muhafaza ettiler.  Bu esnada her meclisin muharriri olan muteber çubuklar arz-ı didar etti.  Bunların hepsi paşalara mahsus tavla ve ziynete malik olup her birini ayrı bir çubukçu takdim ediyordu.  Bu çubukçular çubuğu elleri göğsünde takdim ettikten sonra kemal-i hürmetle diz çökerek lüleye ateş yerleştirmekte idiler.  Çubuğu çeken zatın dumanları savurmağa başladığını görünce bir baş keserek çekiliyorlardı.  Şarkta Türklerin kullandıkları kahve fincanları pek küçük ve sapsız olup gümüş veya altın zarflar içindedir.   Kahve takdimi daha resmi oldu.  Abanoz gibi siyah dört köle kahveleri diz üzerinde takdim etmişler ve biz içip bitirinceye kadar karşımızda uzakça bir noktada durup fincanları beklemişlerdi.  Türklerin misafirlerine derece-i hürmetleri kahve fincanlarından bellidir diyebiliriz.  Paşanın fincanı en şeffaf porselenden mamul ve altın zarf pek ince ve mahirane nakış ile mineli idi.  Lakin burada içtiğimiz küçük fincan kahveyi İngiltere’de bulmak müşküldür.  Kahve ve çubuklar içilince paşanın bizden havadis sormasıyla mükâleme kapısı açıldı.  Zaten malik olduğumuz malumat nakşeden tensip ettiğimiz miktarını ortaya koyduk.  Yusuf paşa el-haletü hazihi devlet aliye ile Avrupa hükümat muazzaması arasındaki ihtilafın suret-i dostanede hal olunacağına kuvvetle ümittar bulunduğunu, sultan Mahmud’un, hususuyla eski dostu ingilizlerle muhasamaya girişmek istemeyeceğini söyledi.  Kaptan brik ’de münasip bir lisan dostane ile cevap verdi.  [hâlbuki tarih mülakattan on beş gün sonra İngilizlerle müttefikleri Navarinde Osmanlı donanmasını yaktılar.]  tekrar derin sükûn hüküm-ferma oldu.  Nihayet paşanın sakit cehresi biraz sertleşerek:

  • Lakin dedi, bu Rum hırsızları yine bu sularda ne yapıyorlar?  Nasıl

yeni bir fenalık düşünüyorlar?  Ablukadan bahis ediyorlarmış, siz buna müsaade edecek misiniz?

     Kaptan brik kendisine ablukanın mevcudiyetinden henüz suret-i resmiye

 haberdar edilmediğini cevabını verdi.  Paşa sözünde devam etti. 

  • Ben kavga nedir bilir adamım.  Ve silah dost düşmanla dövüşmeği

 anlarım.  Lakin Yunan gemilerinin bu hareketine kendi millettaşlarını açlıktan öldürmekten başka mana veremiyorum.  Bizim kalede ablukaya dayanacak her şeyimiz var.  Lakın bu zavallı Sakız Hristiyanları ne Anadolu ile ticaret edebiliyorlar, ne de balık tutmak için denize çıkabiliyorlar.   

     Paşanın adalı Rumlara ait olan beyanatı pek doğru idi.  Yusuf paşanın bize hükümet-i Osmaniye’nin amal samimiye ve teba perveranesini anlatmak ve buralarda muamelat hükümetin adalet ve nizam dairesinde cereyanda olduğunu tebliğ ve efham eylemek arzusunda olduğu anlaşılıyordu.  Filhakika Yusuf paşanın adaleti, nizamı muhafazadaki gayreti ve Rum ahaliye hatta isyan esnasında firar edip şimdi adaya avdet eden Rumlara gösterdiği himayet ve hüsnü muamelesi herkes gibi bizce de musaddık bulunuyordu. 

     Bu esnada tekrar içeriye köleler ve ağalar girerek gül tatlısı getirdiler.  Sonra içerisinde ıtriyat yanan ateşten ve gül-ab ile tatir olunduktan sonra ziyaretimiz hitama reşide oldu.  

          Ali Rıza Seyfi         

     [ 1 ]  Sakızın cesim kâgir haneleri seyyahların zan ettiği gibi Çeşmeden geçen başıbozuklar tarafından değil, Sakızlıların ihtilali esnasında kalede taht-ı muhasarada kalan kuvayi fiiliye-i Osmaniye’nin bilhassa yaptıkları huruçta yakılmıştır.  Sakızlıların hariçten gelen Yunan asileriyle muhafız ve Vahit Paşa’yı kalede muhasara ettikleri esnada Rumlar kale etrafındaki bu cesim kâgir binaları adeta birer istihkâm ittihaz ederek Osmanlıları kale bedenleri üzerine çıkartmayacak surette kurşun yağmuruna tuttuklarından lüzum-u askeri icabı ebniyenin tahribi cihetine gidilmiştir.  (mütercim)

HARP HAZIRIN MENŞEİ

-geçen nüshadan mabad-

     İtalya kralı Roma meselesinden dolayı diyar-ı ecnebiye de sakin Katoliklerin şiddetle itirazatına uğradı.  François Joseph, Tiyer ve Bismarck papanın hükümet cismaniyesinden tecrit ve Romanın İtalya krallığına ilhak kılınmasını icabat zamana ve zaruriyet siyasiyeden eyliyorlar idi.  Zaten papalık makamının ulviyet ruhaniyesine dokunulmamış idi.  Roma’da Vatikan saray cesim ve muhteşemi ma müştemilat papaya ikametgâh olarak terk ve İtalya hazinesinden kendisine senevi meblağ ve fire tahsis olunmuş ve binaenaleyh saltanat ruhaniyesi teminat kafiye tahtına alınmış idi.   Fransa ve Almanya Katolikleri buna bir türlü razı olmayıp hükümetlerinin müdahalesiyle papanın iade-i hâkimiyet cismaniyesini musırren talep eyliyorlar idi.  Fransa’da taleplerini ısga etmeyen Tiyer’i riyaset-i cumhuriyetten ıskat eyleyerek (Mayıs 1873) entrikalarına âb-ı nâb verdiler.  Ve Tiyer’in halefi Mareşal McMahon zamanında etrafa büyük velveleler salarak erkân-ı hükümete hayli müşkülat çıkardılar.  Almanya’da dahi Katolik fırkası Bismarck’a şediden ilan-ı muhalefet edip Fransa’daki mezhepdaşlarına hempa oldu.   Bu velveleler İtalya hükümetini bihuzur olmuyor ve Roma’nın temliki bahsinde İtalya’dan ziyade Fransa ve Almanya da muhalefet görülmesi telaşını mucip oluyordu.  Bismarck İtalya hükümetinin hakk-ı sarihini teslim eylediği gibi Katolik fırkasını dört beş sene uğraşarak tamamen ezmek suretiyle şerlerinden kurtulmuş idi.  Hâlbuki Fransa hükümet cumhuriyesi

Heybeliada yarışları hatıratından güverte mektebinin sınıfları hareket ederken.

Aynı şiddet kahiraneyi ibraz edemedi.  Piskoposların telkinat ve teşriyatı mâye-i fitne ve nifakı devam ettiriyor idi.  Hükümetçe vesait kanuniye ile haklarından gelinmek mümkün değildi.  İtalya kralı Roma’ya hak malikiyetini Avusturya ve Almanya hükümetlerine tasdik ettirdiği ve Bismarck’tan add ve şikenane muavenetler gördüğü halde Fransız milletinin muarız ve inadını yenemiyor ve Mc Mahon hükümeti ne kadar halisane olsa dahi onlarla başa çıkamayacağını anlıyor idi.

     Roma’ya temliği tasdik devliye iktiran etmek ve muarızların ağızı kapamak lazım idi.  Bunun için de vefa ve muhadenet gelen tarafa temayülü tabii idi.  İşte İtalya’nın Avusturya ve Almanya ya takribine mebde Fransız Katolik partisinin şu beyhude şimaneleri olmuştur. 

     Rusya ve İngiltere devletleri Frankfurt muahedesinden sonra Fransa’ya muhabbetlerini ketm etmemişler ve her fırsatta asar-ı muhadenet ibrazıyla Bismarck tarafından ikide bir de aşağı edilen tehdidatın diplomasi tarikiyle önünü almışlardır.  Vakta ki devlet-i Osmaniye ile Rusya arasında 1877 harbi tekevvün etti.  Devletlerin temayülat siyasiyesi yeni bir cevelan aldı.  1872 de Avusturya ve Rusya ve Almanya imparatorları Berlin’de mülakat edip üç nokta hakkında müttefik düşünmüşler idi ki onlar da evvela muahedat ahireden hâsıl olan ahval ve hudut cedidenin ikası tabir diğerle sitatikonun muhafazası saniyen ser nema zuhur olacak her türlü harekât ihtilaliyenin müştereken meni.  Salisen şarkta tekevvün eyleyecek müşkülatın dostane ve ittihatkarane bir surette müzakere ve tasfiyesi keyfiyetleri ana.   Mülakat mezkûra şu üç esas dairesinde kalmış ise de Bismarck ana muhadenet selse unvanıyla ehemmiyet azime isnad etmek istemişti.  Ve üç imparatorun tek nazar bulunması Berlin muahedesine kadar ber devam kalmış idi.   

     Mukarreranın ikinci fıkrası olan harekât ihtilaliyeden maksat nihilizm ve sosyalizm davaları idi.  Üçüncü fıkraya gelince Panslavizm’in en hararetli devri olan o senelerde Avusturya’da sakin Slav akvamı hükümet matbuasından bazı mertebe imtiyazat istihsal eylediği gibi Balkan Slavları dahi bir takım metalibe kıyam edecekleri his olunur idi.  Bundan neşet eden 1877 harbinde yalnız İngilizlerle Macarlar devlet Osmaniye’ye taraftar görünüp Fransa kendi derdi ile meşgul bulundu.  Kont Andrasi ise Bosna ve Hersek’i elde etmek için Rusya ile hafi bir itilaf akid eyledi.  Bismarck lakayd gibi görünmekle beraber sırf Almanya menafiini gözetmek maksadını takip eyleyerek icabına göre kâh bir tarafa kâh öbür tarafa döner oldu. 

     Ordularımız mağlup ve Ruslar İstanbul civarına kadar vasıl olup da devlet Osmaniye Ayastefanos muahedesini “3 Mart 1878” kabul ve imzaya muztarr kalınca devletlerde başka cereyan baş gösterdi.  Rusya’nın istediği şeraiti devlet-i aliye ye kabul ettirmesi Panslavizm’e müstakbel için dehşetli bir iktidar veriyor idi.  Harp sabıkta şark meselesi fasıl eden Paris muahedesi 30 Mart 1856 beyneldüvel kararlaşmış olmakla onun ahkâmını tağyir edici bir diğer muahedenin dahi kabul düveliye iktiram lüzumu İngiltere tarafından ileri sürüldü.  Fe-illâ İngiltere başvekili Lord Beaconsfield muharebeyi göze aldıracağını ilan ve bunu veluleli istihzarat seria askeriyesiyle teyid eyledi.  Slav satvetinin aşırı derecede tavsii Almanya ve Avusturya’nın dahi işine gelmiyor idi.  Rusya’ya mütemayil ve müması görünen Bismarck derhal tebdil tavır etti.  Kont Andrasi matah nazarı olan Bosna ve Hersek işgalini Bismarck ile dahi el altından temin etmiş olmakla tamamıyla ona uydu.  Lord Beaconsfield Fransa’yı ve Bismarck İtalya’yı razı ederek Ayastefanos muahedesinin şeraiti beyneldüvel yeniden müzakere olunmak ve tahtı karara alınmak üzere Berlin’de bir kongre içtimaı takrir eyledi.  Rusyalı bu karara bi-l mecburiye mutavaat etti.  Berlin kongresine Bismarck riyaset etmiş ve İngiltere tarafından Lord Beaconsfield ve Avusturya – Macaristan tarafından Kont Andrasi ve Rusya tarafından Prens Gorçakof bizzat gelmişlerdir.  Devlet-i aliye murahhasları dahi Aleksandros Karatodori paşa ve müşir Mehmet Ali paşa ve Berlin sefiri Sadullah Bey idi.  Muharebe meydanında galip olan Rusya kongrede Beaconsfield’in hatta Bismarck’ın muhalefet galizanesine uğrayarak Gorçakof pek ziyade sıkılmış ve Bismarck’ın kahpeliğine engüşt bir dehan hayret olmuştur.  Berlin ahitnamesi (12 Temmuz 1878) bu defaki şark meselesini hal etmiştir.  Şeraiti devlet Osmaniye’nin eyalet mümtazesi olan memleketin “Romanya” ve Sırbiya ve Karadağ’ın tevsii arazi ile istiklalleri, Bosna ve Hersek’in muvakkaten Avusturyalı canibinden işgali, sabık Tuna vilayetinin Bulgaristan namıyla imaret mümtaza haline ifrağı, Balkan dağlarının cenubunda Filibe ve İslimiye sancaklarından Rumeli şark namıyla bir vilayet muhtariyet teşekkülü, Anadolu’da Batum, Kars ve Ardahan’ın Rusya’ya ve Kotur arazisinin İran’a terki maddeleri idi.  Yunanistan’a tavizat verilmesi kongrenin netice-i makarranından olmakla Teselya muahhara Yunanistan’a terk olundu.  Ve Anadolu’da tamamiyet mülkiye-i Osmaniye’yi muhafaza etmek esası üzerine bir muahede-i mahsusa akid olunup Kıbrıs adasında İngiliz işgaline bırakıldı.  Devlet-i Osmaniye’nin duçar olduğu zarar ve ziyanlar pek büyük olmakla beraber Berlin muahedesi ahkâmı Ayastefanos muahedesine nispeten ehvence idi.  Çünkü Ayastefanos muahedesi Bulgaristan imaretini adalar denizine kadar tevsi eyleyerek Edirne vilayetini Selanik vilayetinden tefrik ediyor yani Rumeli kıtasını ikiye ayırıyor idi.  Bulgar arazisinden geçmedikçe İstanbul ve Edirne’den bir an Rumeli vilayet garbiyesine gitmek gayri mümkün idi.

          Mabadı var

          Abdurrahman Şeref

Heybeliada yarışları hatıratından:  üç çifte patalyalardan birinci gelen

BALTIK MUHAREBELERİ

     Baltık denizindeki Rus adalarının işgali – Rusya’nın Baltık donanması epey müddetten beri, yalnız Alman tahtelbahirleri tarafından düşman sefaini ticariyesinin gark ve tahrip hadisatında sahne olan denizlerde son hafta zarfında epey haiz-i ehemmiyet ve şayan-ı kayıt ve dikkat vakayı tahdis etmiştir.  Bunların en mühimi, şüphesiz, Almanlar tarafından Baltık denizindeki Rus adalarının işgalidir.  Bir taraftan Finlandiya, diğer taraftan Riga körfezine hâkim olan Ösel, Dago, Moon adalarının, Alman kuvayı bahriye ve berriyesinin bir hareket müşterekesiyle zaptı Almanlara müteaddit büyük faideler temin etmiştir.

  1. Düşman kuvayı berriye ve bahriyesinden bir kısmının imhası

Ruslardan 20,000 den fazla esir 100 den fazla top alınmış, bir Rus zırhlısı ile bir torpido muhribi imha edilmiştir.  2 – Riga körfezine bahren hâkim olmak suretiyle Riga cephesindeki Alman kıtaatının menzil hizmeti için, en suhuletli bir tarik muvasala olan, deniz yolundan kemaliyle istifade etmek imkânı hâsıl olmuştur.  3 – Finlandiya körfezinin ağzı daimi surette tarassut altında tutularak Kronstadt’daki Rus Baltık filosunun kışın incimad etmekte bulunan mezkûr limana hapsi mümkün olacaktır.   4 – Rus payitahtına karşı gerek karaya asker çıkarmak suretiyle denizden, gerek doğrudan doğruya karadan icra edilecek harekât taarruziyeden, bu adalar mükemmel birer üss-ül hareke olarak istimal edilebilir.  5 – Riga körfezi sahiline ve yahut adaların karşısında ve pek yakında [Moon adası sahilden yalnız 15 – 20 kilometre mesafede kâindir.] bulunan Livonya sahillerine ansızın asker ihracı suretiyle Riga şimalinden Donaburg’a kadar uzanan Rus cephesinin gerilerinden tehdit ve ihatası daima kabil olacaktır.  6 – Baltık denizi hâkimiyet bahriyesinin tarassudunu. . .

     Alman erkân-ı Harbiye’si tarafından, yalnız mezkûr erkân-ı Harbiye’ye has bir maharet ve mükemmeliyet ile ihzar edilmiş olan bu hareket-i taarruzuye, Alman Kuvayı berriye ve bahriyesi tarafından da, yine yalnız Alman ordusuna has bir sürat ve katiyetle tatbik ve icra edilmiş ve şurası da ayrıca şayan kıymettir ki bu mühim hareket pek az zayiat ile başa çıkarılmıştır. 

     Rus adalarının zaptını intaç eden karaya asker ihracı ameliyesini İngiliz – Fransız Kuvayı berriye ve bahriyesi tarafından 12 – 25 Nisan 1331 / 1915 tarihinde Çanakkale boğazının her iki sahiline birden icra edilen ihraç hareketi ile mukayese edersek Almanların İngiliz ve Fransızlara pek faik bir maharet gösterdikleri tezahür eyler.  İngiliz ve Fransızlar, Gelibolu’ya asker dökerken ihraç noktalarıyla karşı karşıya Midilli, Limni, Bozca ada gibi pek yakın üss-ül hareke ve istinad noktalarına malik oldukları halde Almanlar bundan mahrum idiler.   Almanların ihraç hareketi, Rus tahtelbahirleri, muhripleri ve az çok sefain cesimesi tarafından işgal ve tehdit edilebildiği halde İngilizlerle Fransızlar adalar denizinde, donanmamızın dışarı çıkacak derecede kuvvetli olmaması hasebiyle, daha rahat iş görmüşlerdir.  Gerek Ösel, Moon ve Dago  adalarının etrafı gerek Riga körfezinin muhtelif ve müteaddit nukatı Ruslar tarafından hadsiz hesapsız sabih torpillerle son derece tehlikeli bir halde konulmuş olduğu halde Gelibolu ve Kumkale sahillerinde bu tehlike hiç mevcut değildi. 

     Ösel adası ağır sahil bataryaları tarafından müdafaa edildiği halde, Gelibolu sahilleri yalnız sahra toplarıyla, fedakâr ve kahraman Mehmetçiklerimizin süngü ve sineleriyle muhafaza olunmakta idi.   Çanakkale’de ihraç sahası vasi binaenaleyh karadan müdafaa müşkül Ösel’de ise aksi idi.  Bu izahat gösteriyor ki Almanların Ösel’deki ihraç hareketi, İngiliz ve Fransızların Gelibolu şibh ceziresine yaptıkları ihraç ameliyesinden çok daha mükemmel ve mahirane bir surette tertip ve tatbik edilmiştir. 

     Almanlar 1915 senesi Ağustosunun nısfı ahirinde, Hindenburg ve   Mackensen tarafından Rusya ya karşı icra edilen büyük yaz taarruzu esnasında dahi Riga şehrini bahren zapt etmek üzere Riga körfezi dâhilinde bir hareket taarruzu icra eylemişler, fakat şehrin biran ordunun muaveneti olmaksızın zapt edilemeyeceğini anlayarak teşebbüslerinden vaz geçmişlerdi.  O zamanki vaka şu suretle cereyan etmiştir.  Alman Kuvayı bahriyesi birkaç gün devam eden müşkül ameliyat neticesinde Riga körfezi methalindeki sabih torpilleri ve gayet mahirane gerilmiş olan ağları kaldırarak bir yol açmışlar ve körfeze dâhil olmuşlardır.  Bu ameliyat sırasında vukua gelen ileri karakol muharebatında “Amir Baharısky” sınıfında bir Rus torpido muhribi gark ve Novik torpidosu ile diğer bir torpido ve oldukça büyük bir harp sefinesi hasar zede edilmişti.  19 Ağustosta Rusya’nın Spovic ve Koriç gambotları, topçu ateşi ve torpido hücumuyla batırılmıştır.  Üç Alman torpidosu torpillere çarparak hasara uğramış, bunlardan biri batmış, diğeri karaya oturtulmuş, üçüncüsü de limana avdet etmiştir.  İngilizler, bu esnada İngiliz tahtelbahirlerinden birinin “sms Moltke” muharebe kruvazörünü torpillediğini ve batırdığını iddia etmişlerse de Almanlar bu iddiayı katiyen tekzip etmişlerdir. 

     Bu defa gark olan hms Slava zırhlısına gelince, bu gemi şimdiye kadar Tevarih-i muhtafe de müteaddit defalar Almanların zahmedidesi olmuş bir hatt-ı harp zırhlısıdır.  Biri 27 Nisan 1916 da diğeri 3 Mayıs 1916 da olmak üzere iki defa Riga körfezinde Alman deniz tayyarelerinin hücumuna maruz kalmış ve bomba isabetine uğramıştır.  Hms Slava’nın cesamet ve konu hakkında resminin altında malumat vardır.  Gark olan Grum muhribi ise Rusya’nın kısmen inşa edilmiş kısmen der-dest ikmal bulunan 36 yeni muhribinden biridir.  Bu 36 muhrip1280 – 1350 ton cesametinde 35 – 36 mil süratinde 2 veyahut 3 tane 10 santimetrelik top 2 makinalı tüfek, 4 yahut 6 tane 45 santimetrelik çifte torpido endaht kovanıyla mücehhezdirler.

Rusya’nın Baltık donanması:  

     Ösel adasının zaptı münasebetiyle Rusya’nın Balkan donanmasından sık sık bahis edilmekte olduğundan mezkûr donanma hakkında ber veçhe zir bazı malumat ita ediliyor:

     Rusya en iyi gemilerini (tsushima) hezimetine sevk eylemeden evvel, Baltık denizinde epey haiz-i ehemmiyet bir kuvveyi bahriyeye malik idi.  Fakat Amiral Togo’nun darbe kaharı, Rus filosunun belini kırmış ve o vakitten beri geçen on bir sene zarfında Rusya, mezkûr denizdeki kuvveyi bahriyesine yalnız altı saff-ı harp zırhlısı ile üç zırhlı kruvazör ilave edebilmiştir.  Der-dest inşaatı ise, ahval-i harbiye dolayısıyla, henüz pek az ilerlemiş olsa gerektir.  Elyevm Rusya’nın Balkan filosu ber veçhe ati sefainden mürekkebdir:

     7 – hatt-ı harp zırhlısı – Fanton, Bolnava, Sivastopol, Petropavelofsky  dretnotları:  bahri 23,400 ton, 23 mil sürat, 12 adet 30,5 lık 16 adet 12 lik top, 4 adet 6,3 lük tayyare topu, 4 tane 45 lik kovan borda ateşi sıkleti 4048 kilogram, mürettebat 1100 kişi.  Bu gemilerin ağır topları dört taret dâhilinde üçer üçer mevzudur.  Tarih-i inşaları1911 dir.   

     İmparator Pavel Pervi, Andre Pruzvanny şibh dretnotları:  18,300 ton 18 mil sürat, 4 adet 30,5 luk 14 tane 20,3 lük, 12 tane 12 lik top 2 tane 45 lik kovan, borda ateşi sıkleti 2088 kilogram, mürettebat 933 kişi, tarih inşaları 7 – 1906.

     (Çarviç) zırhlısı:  13,300 ton 18 mil sürat 4 adet, 30 luk, 12 tane 15 lik, 20 tane 7,5 lık top, 3 tane 45 lik kovan, borda ateşi sıkleti 1539 kilogram.  Mürettebat 774 kişi, tarih inşası 1909 bu gemi Rus – >Japon seferinde 10 Ağustos muharebeyi bahriyesini müteakip bitaraf bir limana iltica eylemişti. 

     Rus – Japon seferinde Port Arthur’da gark olan ve müteakiben Japonlar tarafından yüzdürülen gemilerden.  11,900 tonluk Praseviyet zırhlısı ile 11,200 tonluk Boltava zırhlısı Japonlar tarafından harp umumi esnasında Ruslara iade edilmiş ve bunlardan Preceviyet’in bu sene yazın Süveyş kanalı civarında battığı şayi olmuştur.  Bunlar elyevm Baltık denizinde değildirler. 

     5 zırhlı kruvazör – Rorik 17200 ton, 21 mil sürat 4 tane 25,4 lük, 8 tane 20,3 lük, 20 tane 12 lik top, 2 tane 45 lik kovan, borda ateşi sıkleti 1464 kilogram, mürettebat 899 kişi, tarih inşası 1906

     Bayan, Admiral Makarof:  8000 ton 21 mil sürat, 2 tane 20,3 lük, 8 tane 15 lik, 22 tane 7,5 lık top, 2 tane 45 lik kovan, borda ateşi sıkleti 234 kilogram, mürettebat 592 kişi, tarih inşası 1907.

Rusya’nın mağruk Slava zıhlısı

Ösel adasının hin-i işgalinde Alman donanması tarafından batırılan bu gemi 14600 ton cesametinde 18 mil sürate haiz 4 adet 30,5 luk, 12 adet 5 lik, 20 adet 7,5 luk, 4 adet 4,7liik top, 6 makinalı tüfek, 2 adet 45 lik torpido kovanı ile mücehhezdir.  Mürettebatı 825 kişidir.  Borda ateşi sıkleti 1539 kilogramdır. 1903 senesinde inşa edilmiştir.  Bir buçuk milyon İngiliz lirasına mal olmuştur. 

      Grabowsky:  14500 ton, 18 mil sürat, 4 tane 20,3 lük, 22 tane 15 lik, 4 tane 7,5 lik top, 2 torpido kavanı, borda ateşi sıkleti, 653 kilogram, mürettebat 868 kişi, tarih inşası 1899 olup Japon seferinden sonra 1907 de tecdiden tamir edilmiştir. 

     Russia:  13300 TON, 19,7 mil sürat, 4 adet 20,3 lük, 22 tane 15 lik, 15 tane 7,5 luk top, 2 kovan borda ateşi sıkleti 653 kilogram, mürettebat 833 kişi, 1896 da inşa 1908 de tecdiden tamir olunmuştur.  Bu iki kruvazör Rus – Japon seferinde Rusya’nın Vladivostok filosunun en iyi gemileri idi.  Ağleb ihtimal elyevm aksa-yı şark sularında bulunmaktadırlar. 

     4 muhafazalı kruvazör – Oleg: 6900 ton 23 mil sürat, 12 adet 15 lik, 8 yahut 12 tane 7,5 luk top, 2 kovan, mürettebat 563 kişi, tarih inşa 1903.

     Buganir:  7500 ton, sürat veesliha Olag’ın ayni, mürettebat 568 kişi tarih inşa 1901.

     Orura, Riyana:  6800 ton, 19 mil sürat, 10 tane 15 lik, 20 tane 7,5 luk top, 2 kovan, mürettebat 573 kişi, tarih inşa 1899 – 1900.

     Bunlardan maada (6000) tonluk Askold kruvazörü varsa da Çanakkale harekâtına iştirak etmiş olan bu gemi elyevm Bahr-i Sefid dedir.  Rus – Japon seferinde Chemulpo limanında gark olan ve muahharen yüzdürülen 6600 tonluk Varyag kruvazörü de Rusya’ya iade edilmiş ise de Baltık’ta değildir. 

     Rusya’nın 6900 tonluk, 30 mil sürate haiz 15 tane 13 lük topla mücehhez, derdest inşa dört kruvazörü var ise de, ağleb-i ihtimal, henüz hizmete dâhil olmamışlardır. 

     100 Torpidobot ve muhrip – Rusya’nın Baltık’ta tarih inşaları 1900 ila 1916 olmak üzere 100 kadar muhribi vardır ki bunların cesameti 250 ila 1350 ton arasında muhtelif, süratleri de 25 ila 35 mildir.  Kısm-ı azamının torpido endaht kovanları 45 santimetrelik olup daha büyük çapta kovan mevcut değildir. 

     22 Tahtelbahir – Rusya’nın Baltık denizinde 12 tanesi son sistem, diğerleri 1904 ila 1908 tarihinde yapılmış 22 tane tahtelbahir vardır.  Cesametleri 110 – 120 – 150 – 410 – 650 – tondur.  En yenilerinin sürati fevk-i bahride 18, suyun altında 10 mildir.  Altışar tane 45 lik kovan mücehhezdirler. 

     Bu sefainden maada Baltık’taki Rus donanmasında 680 ila 1000 tonluk gambotlar, mektep sefaini, torpil gemileri, kömür ve Hasta hane sefineleri gibi müteaddit sefain-i muavine vardır. 

     Şu hesaba nazaran Rusya’nın Baltık’ta 7 hatt-ı harp zırhlısı, 5 zırhlı kruvazör 4 muhafazalı kruvazör 100 kadar muhribi 22 tahtelbahir vardır ki bu kuvvet, Almanya’nın 21 dretnotundan 6 dretnot kruvazöründen 14 zırhlıdan 4 zırhlı kruvazöründen 15 – 20 kadar küçük kruvazörden ve yüzlerce tahrip ve tahtelbahirden teşekkül eden donanması karşısında cidden pek aciz bir vaziyettedir. 

          G.D.

AMERİKA FİLOSU

     Malumat ve tahkikat ahireye nazaran evvelce beş sene olmak üzere tayin edilen Amerika inşaat bahriye programı üç sene zarfında ikmal olunacaktır.   1917 – 1918 bütçesinde mahsuben üç saf harp sefinesi, bir harp kruvazörü, üç hafif kruvazör, on beş torpido, dört açık denize mahsus tahtelbahir, on dört sahil tahtelbahri, inşaat bahriye için mesarif muhammine mecmu 350 milyon dolara baliğ olmaktadır.  Şimdi rivayet edildiğine göre Amerika senatosu bahri programda münderiç inşaat cedidenin tesrii için tahsisat mühimme kabul etmiştir.  Şurasını zikir etmek lazım gelir ki bu programa uzun bir madde kayıt edilmiş idi.  Bu maddeye göre ihtilafatın fasıl ve tesviyesi ve harbden sonra teslihanın temdidi hakkında milletler arasında beynelmilel bir ihtilaf husule geldiği takdirde programın mevkii tatbike vazından feragat edilecek idi.  Hâlbuki ahiren maddeyi mezkurenin ke-en-lem-yekûn ad edildiği ilan olunmuştur.  

     İnşaat cedidede, evvel emirde büyük sefain mevcuttur.  Bu babda cem edilmiş olan malumat ahire evvelki malumattan hayli farklıdır.  Amerika’nın son tenzil etmiş olduğu sefine inşası 1913 bütçesinde mukayyet olan (Arizona) dır.  Bu sefine 1916 Teşrin-i evvelinde Bahr-i Muhit Kebir filosuna iltihak edilmiştir.  Bu suretle Amerika’nın hizmet faaliyetde bulunan hatt-ı harp sefinelerinin miktarı 33 e iblağ edilmiştir.  1914 bütçesinde mukayyed üç hatt-ı harp sefinesinden İdaho 25 Nisan 1917 de, ahiren dahi Mississippi tenzil edilmiştir.  O halde yalnız New Mexico’nun tenzili kalmıştır.  1915 bütçesinde mukayyed iki hatt-ı harp sefinesi inşaatına hükümet tezgâhlarında başlanmıştır.  Bunlardan California, Maryland, Tennessee ise NewYork tezgâhlarındadır.  1916 – 1917 bütçesinde mukayyed dört hatt-ı harp sefinesinden Maryland ve Colarado geçen Teşrin-i sani zarfında “NewYork ship building company”  tezgâhlarında sipariş edilmiştir.  Bunlar 33120 ton hacme ve 21 mil sürate.  Dört zırhlı kulede 40,6 santimlik 8 top ile 12,7 santimlik 22 top ve 7,6 santimlik 4 tayyare topuna malik olacaktır.  Bu sefinelerde petrol kullanılacak ve 1022 mürettebata havi olacaktır.   Bu seneki bütçe mukayyed üç sefine, diğer inşaat cedideden daha büyük olacak ve 1918 de tezgâhlara vaz edilecektir.   Bunların hacmi 42,000 tondur.  Başlıca teçhizatı 40,6 santimlik 12 top olup 23 mil sürate malik olacaktır.  1916 – 1917 bütçesinde mukayyed dört yeni harp kruvazörü, kendi isimler mezkûr bu bütçedeki dört harp sefinesi olmak üzere gösterilmiş idi.  Hâlbuki son zamanda bunların isimleri Seattle, Huntington, Poeblo ve Frederick’e Tahvil edilmiştir.  Nevileri hasebiyle Amerika filosunda ilk defa görülen bu sefinelerin hususi tezgâhlara mı sipariş edildiği, yoksa inşaatı hükümet tarafından mı deruhte olunduğu henüz tahakkuk etmemiştir.  Çünkü hususi tezgâhlar inşaat için uzun bir müddetten maada gayet yüksek fiyat dahi talep etmişler idi.  Bu yeni inşaat hacim hususunda 30,000 tonluk Lovebar sistemindeki en yeni İngiliz harp kruvazörlerine ziyadesiyle tefevvuk edecektir.  Çünkü 35350 ton hacme ve 35 mil sürate malik olacaktır.  31,6 santimetrelik 10, 12,7 lik 18 top ile 7,6 lık 4 tayyare topuna ve 8 torpil kovanına malik olacaktır.  Cenahları takriben 200 milimetre bir zırh ile himaye edilecektir.  Makinaları 175 bin beygir kuvvetindedir.  Tulleri 259, arzı ise 27,7 metredir.  Mürettebat 1274 kişidir.  Yedi bacası ve en büyük deniz tayyarelerini istimal edebilecek tesisatı olacaktır. 

     Yeni inşaat bahriye programındaki büyük sefinelerle birlikte tahtelbahirler dahi bittabi bir dikkat ve ehemmiyet mahsusa celp eder.  Bunların inşaatına gelince Amerika ta bidayette bu hususta kendine mahsus tariki takip etmiştir.  Şimdi ise bahriye nezareti küçük sefineler sistemini tercih ediyor.  Çünkü 1917 – 1918 bütçesine mukayyed elli sefineden otuzu ahiren tezgâha vaz edilen 450 – 550 tonluk ve 13 – 15 mil sürate malik N & C sistemindeki sefineler modeline tevfiken inşa olunacaktır.  Diğer 18 sefine ise 800 ton hacminde olmak üzere biraz daha büyük olacaktır.  İnşaat için başlıca Brigde port’ta “Like torpidobot company”, NewYork ’ta “Elektrik bot Company” fabrikaları dâhil hesap olmaktadır. 

Deniz sesleri

ROMANYA DONONMASI

     Romanya’nın donanması, ehemmiyetten aridir.  Bahriye-i harbiye, yalnız birkaç gambot, bir kruvazör ve birkaç da torpidobottan müteşekkildir.  Mamafih bilhassa şibh cezire üzerinde siyasi ve askeri inkılabat bais olan

Balkan harplerinden sonra deniz hâkimiyeti ve dononmacılık ile alakadar olan har şeyi için izhar edilen merak ve înhimâk, calib-i dikkattir.  Bu merak ve înhimâk, Romanya için oldukça kuvvetli bir harp donanması vücuda getirmek arzusuna istihale etti.  Bu atılane bir arzu değildi.  1913 senesinde sefain harbiye inşaatı için derç edilen ianat yekûnu 100 bin lirayı tecavüz eylemişti.  Romanya’nın Karadeniz’e değil, Tuna’nın bir kısım mühimmenede hemcivar bulunması, deniz kuvvetini tezyide saik olan avamilden maduttur.

     Harp esnasında Romanya matbuatı, muhtelif deniz dar-ül harplerinde zuhur eden vakayı kemal-i dikkatle takip eylemekte idi.  Bu kabilden olarak kıdemli Yüzbaşı Captain Karl von Muller’in SMS Emden ve Ayşe seferlerine dair neşir etmiş bulunduğu kitaplar, Romence’ye tercüme edilmiştir. Esbak başvekil  Ionel I. C. Brătianu’nun oğlu Miralay Eştorça, bunlardan birine yazdığı mukaddemede diyor ki:  SMS Emden ve Ayshe’nin cesurane teşebbüslerini okumak, herkes için mucib-i faidedir.  Alman efradının faaliyeti, büyük bir taaccüb ve istiğraya layıktır.  Zabitan ve efradın gayret ve mesaiyesi, her türlü metih ve sitayişin fevkindedir.  Vazife sadıkları, kayser ve imparatorluk için kan ve can feda ederler.  Yeni yeni efal ve icraata mazhar olabilmek için kuvvet ve kudretlerini tasarruf ve idare etmekten hali kalmazlar.  Askeri ve medeni faziletin yüksek bir misali.

     SMS Emden ve Ayshe mürettebatı, tabakat ictimaiyesi terbiye-yi medeniye ile meşbu’ ve o saf aliye ile muttasıf bir milletin mümessilleridir. İlh.

     Yunanistan, Balkan harbinin derslerinden istiklalen donanmasını takviye lüzumuna şiddetle irtibat peyda ettiği gibi Romanya’da aynı netayiç saikasıyla aynı yola girmiştir.  Yalnız burada asıl faaliyet müteşebbise hükümetten gelmiyordu.  Mürettebat ve malzeme tedarikine matuf planlar, ibtidaiyat derecesini aşamaz.  1912 nihayetlerine doğru bahriye-yi harbiyenin tensik ve ıslahına mütedair bir hükümet layihası hazırlandı.  Buna göre Karadeniz’de seri elseyir 6 kruvazör ile 12 torpidobottan müteşekkil bir sahil donanması vücuda getirilecektir.  Bu zamanlarda dört monitör ve sekiz istimbottan terekküb eden Tuna filotillasına da, dört monitör sekiz keşif istimbotu Köstence limanı, donanma istinad noktası olmak üzere tertip ve teçhiz edilecektir.  Donanmanın bu suretle tezayidi için icab eden mesarif umumiye, 7 ve 3 ve milyon lira tahmin edilmiş, bu para dört seneye taksim edilecek bir istikraz ile temin edilmek düşünülmüştü.  1913 senesinde umumi inşaat programından yalnız dört muhrip, bir İtalyan dar-ül sanayisine sipariş bulunuyordu.  Bunlar, 1914 evahirine kadar ikmal edilecekti.  Kruvazörlerin numune ve sınıfı bir türlü kararlaştırılamadı.  Zabitanın talim ve terbiye-yi meslekiyesi, ilan-ı harbe kadar memalik ecnebiyede ikmal ediliyordu.  Bunların dâhil memlekette yetiştirilmeleri tanzim edilmişti.  Bu husus için Köstence’de bir mekteb-i bahriye tesis edilecek, bundan maada Galati’de torpido, mayın ve makine için bir ihtisas mektebi açılacaktı.  Donanmanın malzemeyi harbiyesi, bahri, 560 ton mai mahrecinde ve 14 mil sürate haiz;  üç 12 lik top, iki 12 lik ve dört 4,7 lik top ile mücehhez dört zırhlı gambot (Tuna monitörü) ve bunların hafif bir zırhı vardır.  1907 senesinde kızaktan indirilmişlerdir.  Bunlardan maada sefain harbiye listesinde 1320 ton mai mahrecinde eski Elizabeth kruvazörü vardır.  Bu ufak gemi, 1888 de tezgahtan inmiş bu güne kadar topçu mektebi gemisi suretinde müstamel bulunmuştur.  Sürati, 18 mile baliğ olup teslihatı da dört 12 santimetrelik top ve saireden ibarettir.  Kıymet-i harbiyeleri pek az altı eski gambot daha vardır.  80 ila 100 ton cesametinde, 9 ila 10 mil süratinde, teslihatı:  birkaç 5,7 santimetrelik top elnihayet birkaç torpidobot da mevcuttur.  Bunların istasyonu Tuna’dadır.  Süratleri 20 mildir.  Romanya hükûmeti hesabına, İtalya’da bir tahtelbahir inşa edilmekte olduğu mütevatirdir.  Sırf mektep hususatına elverişli pek eski iki küçük gemi daha vardır.  Bundan anlaşılır ki Romanya’nın kuvveyi bahriyesi pek azdır.  Mevcut iki ve küçük merakib harbiye adeta Karadeniz’e çıkmağa cesaret bulamaz.   Olsa olsa gambotlar, Tuna’da bir iş görmeğe kalkışabilirlerdi.  Mamafih bunların ufak çaplı topları burada bir şey yapabilmelerine mani oldu. 

     Romanya’nın Karadeniz sahili, mükemmel taarruz noktaları arz eder.  Bulgaristan hududuna yakın bir noktada bir torpido istasyonu tesis edilmek müyessir olan Mongolia, en mühim bender ticaret olan müstahkem Köstence’dir. Tuna kollarından biri üzerinde kâin Sene limanları bu kabildendir.  Sene’de bir torpido istasyonu da vardır.  Üç seneden biri Karadeniz’in bütün münasebat ticariyesi muhtel olmuştur.  Bu hale bir nihayet vermek üzere hükümetin muhariplerden birine veya diğerine iltihakı üzerine Romanya donanması pek zayıf olmak sebebiyle, bir iş göremezdi ve göremedi.

          Ahmed   

İSKAJERAK MUHAREBE-İ BAHRİYESİ

“JUTLAND”

6

Gecen nüshadan mabad

    Müdafaasına mahsus olan küçük top, projektör gibi vesait mümkün mertebe tahrip edildikten sonra, zulmet leyl çöktüğü yahut sis ve duman gibi esbab-ı dolayısıyla kabiliyet rüyet azaldığı zaman icra olunur.  Muharebat bahriyede, hasmı zebun bir hale getirmeden, açık havada gündüzün torpido hücumu yapmak muharebat berriyede topçu ateşiyle istihzaratta bulunmadan mükemmel surette tahkim edilmiş siperleri zapta kalkışmağa benzer ki bu gibi ahvalde, muhaceminin ne katar müthiş ve kanlı zayiata uğradığı ve hemen daima ricata mecbur kaldığı malumdur.

     İskajerak muharebesinde vuku bulan ilk torpido hücumunda, henüz vesait müdafaası hırpalanmadıktan maada ayrıca müteaddit muhriplerle küçük kruvazörler tarafından himaye edilmekte bulunan bir filoya karşı güpe gündüz ve açık bir havada, on bin metreden fazla mesafeden hücum etmek gibi deniz cenklerinde hemen hemen misli görülmemiş bir cüret gösterilmiş olduğu içindir ki Almanlarda, İngilizlerde bu şeref takdimi kendilerine atıf etmektedirler.  Yalnız bu mütekabil iddialardan hangisinin doğru olduğunu kestirmek elyevm epey müşküldür.  Herhalde ya iki taraf da aynı zamanda hücuma başlamış yahut muhaseminden biri diğerinden daha evvel davranmıştır.  Fazıl takaddümün hangi tarafa raci olduğuna gelince, yukarıda izah ettiğimiz şekilde bir torpido hücumu, pek fazla ve hatta biraz nevmidane bir cüretin sevkiyle

Heybeliada yarışları hatıratından:  güverte mektep bahriye-yi şahanesinin rıhtımdaki temaşa giran çadırları ile tahlisiye sandallarından biri.

 Yapılabileceğine göre muharebenin o safhasında hangi tarafın vaziyeti daha müşkül ise torpido hücumuna da o tarafın başladığına hüküm edebiliriz.  Şu halde beşinci hatt-ı harp filosunun da iltihakı üzerine dört kere faik bir kuvvetli harp eden Beatty’den ziyade, düşmanın tefevvukunu tenfis veya hiç olmazsa hatt-ı harbini bozmak maksadıyla Hipper’in kendi torpidolarını hücuma sevk etmiş olması daha tabii ve daha mülayim geliyor.  Mamafih aksi de vardır. 

     Gerek bu torpidobot muharebesi ve gerek biraz evvel beşinci İngiliz hatt-ı harp filosunun ateşe başladığı sıralarda bir İngiliz muhribi ile kruvazörü tarafından bir tahtelbahir alet rüyeti görülerek tahtelbahir müdafaası tertibatı alınmış olması İngiliz filotillalarının dağılmasını intaç etmiştir.  Hâlbuki Almanlar, kendi tahtelbahirlerinin İskajerak muharebesine iştirak etmediğini musırren eda eylemişlerdir. 

     HMS Queen Mary’de batıyor:

     Muhrip filotillaları arasındaki mücadele esnasında sefain cesime beynindeki musaraada son derece-i şiddete vasıl olmuştu.  Almanlar, İngilizlerin 80 ağır 92 vasat topuna karşı 44 ağır 58 vasat topla mukabele ediyorlardı.  Düşmanın bu tefevvukuna rağmen, İngiliz hatt-ı harbinin üçüncü gemisi olan Queen Mary muharebe kruvazörü saat 6,25 de cangâhından vurularak o 30,000 tonluk muazzam sefine, semaçak bir taraka ile iştial etmiş ve merkezinden kırmızı alevler ile karışık kesif bir duman sütunu yükselerek karinası ikiye bölünmek suretiyle gark olup gitmiştir. 

     Queen Mary’nin garkıyla Alman filosu, yeni bir muvaffakıyet daha ihraz etmiş, yirmi dakika zarfında iki büyük düşman sefine-i harbiyesini ka’r deryaya indirmiş bulunuyordu.  Muharebenin birinci safhasında amiral Hipper’in talihi pek yolunda idi.  Queen Mary’nin 1020 kişiye baliğ olan mürettebatından yalnız 20 kadarı Almanlar tarafından tahlis ve esir edilmiş, diğerleri gemicilerin mezarı olan denize gömülmüştü. 

     Muharebenin bu safhasında Almanlar nişancılıkta, top ateşini idarede büyük bir maharet göstermişler, borda ateşi sıkleti itibariyle “dörde karşı bir” ile harp ettikleri halde kendileri hiçbir gemi zayi etmeden iki İngiliz gemisini batırmışlardır.  Almanların bu mahareti hasımlarının dahi mazhar-ı aferini olmuş ve Times gazetesi tarafından İskajerak muharebesi hakkında neşir edilen kitapta şu suretle beyan-ı takdirat edilmiştir. 

     Cenuba doğru vuku bulan bu seyir ve hareket esnasında idi ki Alman topçuları evsaf ve mezâyâ bir güzidelerini irae etmişlerdir.  Muhtelif sefinelerinin ateşini temerküz ettirmekteki ve mermilerini aynı noktaya tevcih eylemekteki usul ve maharetleri hakikaten şayan-ı hayret idi.

     Alman kuvveyi asliyesine doğru:

     Muharebenin birinci safhasında, Amiral Beatty Alman filosunu Danimarka sahillerine sıkıştıracak bir istikamet takip ederek cenup şarkiye doğru seyir eyliyordu.  Maksadı, kendi kuvvetlerine nispetle pek zayıf olan Hipper filosunun firarına meydan vermemek idi.  Amiral Hipper ise, muharebeye tutuştuğu sıralarda Amiral Scheer ‘in kumandasındaki Alman kuvveyi eslihasının takriben 60 mil kadar cenupta bulunduğunu ve bütün süratiyle kendisine doğru geldiğini biliyordu.  Muharebe halinde bulunan İngiliz ve Alman istikşaf filoları saatte 23 – 25 mil süratle Alman kuvveyi eslihasına doğru seyir etmekte oldukları ve Alman kuvveyi asliyesi ise 18 – 20 mil süratle onlara doğru gelmekte bulunduğu cihetle muharebe başladıktan bir bir buçuk saat sonra tarafeyn istikşaf filolarının telaki edeceği muhakkak idi.  Nitekim de öyle oldu.  Tam Queen Mary’nin yandığı sıralarda üç filodan mürekkeb olan Alman açık deniz filosunun cenup şarki istikametinden son süratle gelmekte olduğu görüldü.  Düşman kuvveyi asliyesinin göründüğünü ilerideki HMS Southampton seri kruvazöründen haber alan Amiral Beatty saat 6,50 de Amiral Hipper’le muharebeyi  keserek tam yolla geriye, şimal istikametine dönüyordu.  Fakat Amiral Hipper’de hasmının peşini bırakmıyor, o da İngilizlerin arkasından kemal-i süratle dönerek şimale tevcih-i istikamet ediyor, Alman açık deniz donanmasının ilerisinde düşmanı takibe başlıyordu.  Bu suretle muharebenin birinci safhası hitama ermiş, ikinci safhası iptida etmiş oluyordu. 

     Bir saat altı dakika devam etmiş olan ilk safhayı şöylece bur hülasa edersek görürüz ki bu devrede altı muharebe kruvazörü ile beş seri-ül seyir hatt-ı harp gemisinden terekküb eden faik İngiliz kuvvetlerine karşı Almanlar ancak beş muharebe kruvazörü ile harp etmişler ve Almanlar iki torpidobot muhribi zayi eyledikleri halde İngilizler iki muharebe kruvazörü ile dört muhrip kayıp etmişlerdir.  Binaenaleyh muharebenin ilk safhası tamamen Almanların lehinde cereyan eylemiştir.

İkinci safha

Muharebenin ikinci safhasında cereyan eden vakayı hikâyeye başlamadan evvel meydan mesaraaya yetişen Amiral Scheer’in kumandasındaki Alman açık deniz donanmasının kuvveyi umumiyesini hülasa edelim.  Üç filodan terekküb eden bu kuvvet, Almanlara nazaran, ber-vech-i âti sefaininden müteşekkil bulunuyordu:

                                               ton                      sürat                                   top

4 tane Königsberg  Sınıfı 28500 20,5 10 tane 30,5 luk
      14 tane 15 lik
      10 tane 8,8 lik
5 tane Kaiser Sınıfı 24700 20,5 – 23,5 10 adet 30,5 luk
      14 adet 15 lik
      12 adet 8,8 lik
5 tane Ostiriesland Sınıfı 22800 20,8 – 21,3 12 adet 30,5 yum
      14 adet 15 lik
      14 adet 8,8 lik
4 tane Nassau Sınıfı 18900 20 – 20,3 12 adet 30,5 luk
      12 adet 15 lik
      16 adet 8,8 lik
6 tane Deutschland Sınıfı 13200 18,5 – 19,3 4 adet 28 lik
      14 adet 17 lik
      20 tane 8,8 lik

      Bu sefain cesimeye müteaddit küçük kruvazörlerle muhrip filotillaları refakat ediyordu.

     Şimale doğru bir takip:

     İkinci safhada tarafeynin maksat ve gayeleri birinci derecedekinin tamamen aksi olarak değişmişti.  Birinci safhada Hipper, Beatty’yi kendi kuvveyi asliyesine doğru çekmek maksadıyla hareket etmekte, Beatty onu takip eylemekte iken ikinci safhada roller değişmiş, Beatty Alman donanmasını, Amiral  Nick Jellioce’nun kumandasındaki İngiliz ana filosuna doğru götürmek maksadını takibe, Almanlar da onu kovalamağa başlamışlardır.  Binaenaleyh Amiral Beatty, kumandasındaki muharebe kruvazörlerine tam süratle şimale doğru ilerlemelerini emir etmiş, ikinci hafif kruvazör filosunu, takrib etmekte olan Alman açık deniz donanmasını keşif vazifesiyle cenup istikametinde bırakmıştır.  Bu hafif filo, Alman kuvveyi asliyesine asliyesine 12000 metreye kadar takrib ederek dehşetli bir ateşe maruz kalmış ise de Almanların kuvvet ve teşkilatını öğrendikten sonra avdetle Beatty filosunun sancak kıç omuzluğunda ahz-ı mevki etmiştir. 

     Leva Admiral Evan-Thomas’ın kumandasındaki beşinci İngiliz hatt-ı harp filosu ise, Beatty’nin muharebe kruvazörleri ile beraber geri dönmeyerek bir müddet yine cenuba doğru seyrine devam ediyor.  Alman muharebe kruvazörlerini gerek tebdil istikamet ederlerken, gerek şimale doğru seyire ibtidar eyliyerek Beatty’nin

Denizlerde:  İtalyan torpil gemisi Adriyatik’te torpil dökerken. 

muharebe kruvazörleriyle tekrar muharebeye tutuştukları sırada gayet şedid bir ateş altına alıyordu.  Amiral Hipper’in gemileri de bir taraftan Beatty’nin filosuna bir taraftan da beşinci İngiliz hatt-ı harp filosuna mukabele ediyorlardı.  İngiliz raporunda dahi zikir edildiği veçhile beşinci hatt-ı harp filosu, Beatty muharebe kruvazörlerine bu esnada pek büyük ve kıymetli bir müzaheret ve muavenette bulunmuştur. 

     Saat 7 de düşman kuvveyi asliyesinin meydan muharebeye muvasalanı Amiral Thomas’a ihbar ve şimale doğru dönerek İngiliz muharebe kruvazörlerinin arkasında ahz-ı mevki eylemesi emir edildi. HMS Queen Elizabeth’ler bu suretle rota değiştirirken Alman açık deniz donanmasının teşkil ettiği hatt-ı harbin en başında bulunan birinci filonun ateşlerine maruz kalıyorlardı.  Bu filo Alman donanmasının en yeni ve mükemmel gemileri olan SMS König sınıfı sefainden mürekkeb idi. 

     İngiliz muharebe kruvazörleri ile HMS Queen Elizabeth’lerin cümlesi saatte 25 mil seyir edebilecek bir sürati haiz oldukları hâlbuki Alman açık deniz donanmasının bazı gemileri 19 milden fazla gitmedikleri için Amiral Scheer, Beatty ve Thomas’a yetişemiyor, üç filosunu birden bunlara karşı ateşe sokup da tam ve kahir bir faikıyet ile harp edemiyordu.  Muharebenin bu safhasında ziya ve kabiliyet rüyet şeraiti Almanların lehine tebdil etmişti.  Güneş guruba yaklaştığı cihetle Almanlara nazaran gurupta bulunan İngiliz gemileri açık ve ziyadar olan ufka mürtesem düşmekte, bütün sefainin heyulaları ayan bir surette görülmekte idi.  Alman donanması ise, şarkın tedricen artan gölgeleri arasında ve her dem mütezayit bir sis perdesi arkasında ekseriyetle müphem ve müşevveş ve ara sıra aşikâr bir surette görünüyordu.  Saat 7 ile 7,45 arasında muharebe, bir taraftan İngiliz harbe kruvazörleri ile seri hatt-ı harp gemileri, diğer taraftan Alman muharebe kruvazörleri ile Alman kuvveyi eslihasının piş-dar sefainini arasında 13800 metre mesafeden cereyan etmekte idi.  İngilizlerin iddiasına nazaran Alman muharebe kruvazörlerinden biri bu sıralarda hatt-ı harpten çekilmeğe mecbur olmuştu.

     İngilizlerin vaziyeti buhranlı:

     Muharebenin bu safhası hakkında Amiral Thomas’ın filosuna mensup bir zabit tarafından yazılan ve Times’ın İskajerak muharebe-i bahriyesine tahsisen neşir eylediği risalede münderiç bulunan şu satırlar calib-i dikkattir:

     <<b . . .  Bu sırada gayet müthiş bir ateşe maruz bulunuyorduk.  Muharebe kruvazörlerimiz yirmi dakika ve yarım saat müddetle ateş edemez bir hale gelmişlerdi.  Bütün Alman donanmasının ateşi üzerimize tevcih edilmişti.  Bu arada yarım saatlik bir müddet bilhassa hiç hoşumuza gitmedi.  Çünkü düşman bizi iyice gördüğü halde biz düşmanı göremiyoruz.  Binaenaleyh, endaht edemeyerek, düşmanın üzerimize yağdırdığı mermi yağmuru arasında uzaklaşmakla iktifa eyliyor idik.>>

Mabadı var

               Abidin Daver

Bahr-i Muhitte kruvazör avcılığı

 – geçen nüshadan devam –

       Kanarya adalarına yaklaştığımız zaman birden bire birçok taraftan telsiz telgraf muhabereleri işitildi.  Bu muhabereler, Tenerifede bulunup daha ilerilere gitmek için kömür sipariş eden vapurlar tarafından icra ediliyordu.  Cümlesi isimlerini bildiriyorlardı, biz de düşman sefain ticariyesine dair elde bulunan kalın kitabın sahifelerini çeviriyor ve bu vapurların nereden geldiklerini, nereye gittiklerini, yolcu yahut yük vapuru mu olduklarını anlıyorduk.  Bu pek eğlenceli idi.  Ve gelecek sabaha kadar batıracağımız bütün tonilatoların miktarını zihnen hesap ediyorduk.  Fakat hiç birisi bize mütehassir görünmüyordu. Cümlesi de ufkun altında gizlenip kalmıştı.

     Öğlenden evvel Kanarya adalarından cenuptaki göründü, şöyle ki ormanlık derbent ve boğazlarla mestur olan dağlık ada, hafifçe müteharrik koyu mavi deniz üstünde yapılan süt gibi bir sis içinden birden bire zuhur ediyordu.  Umum zabitan köprünün üzerinde toplanmış, ellerinde keskin dürbünlerle dört tarafta denizi ve gittikçe denizden yükselen sahilleri tetkik ediyor, vapur arıyorlardı.  O sırada yaver, İngiliz Galisen vapurunun henüz yakalanan bir telsiz telgrafıyla çıkageldi.  Bu vapur Tanerife’deki İngiliz konsolosuna yol açık mı?  Diye sual ediyordu.  Telgraf kaptanda mı imzalı idi. Bundan başka gece kömür almak istediğinden kömür sipariş ediyordu.  Şimdiye kadar hiçbir cevap gelmemişti. 

     Telsiz telgraf haberlerinin pek vazıh işitilmekte olmasına nazaran Galisen vapurunun bize gayet yakın bulunması lazım geliyordu. . . 

      Fevkalade dikkatle araştırıldı, vapur birden bire gözlerimizin önünde zuhur etti.   Sahil boyunca gidiyordu.  Gül renkli teknesiyle yine gül renkli ve sarımsı kayalardan pek az tefrik olunuyordu. 

     “makinaların en büyük kuvvetiyle ileri.”

     Bunun üzerine Kaiser o tarafa uçtu.

     Kumandan <sancak çek.  Emrini verdi.

     Güzel harp bayrağımız rüzgârla mağrur dalgalanıyordu. 

     İskandil et!  Karadan mesafeyi ölç!  Hay melun!  İsti’câl etmeli, yoksa çapkın herif bitaraf sulara kaçar.  <<işaret ver!  Sabırsızlık!  İşte, acaba?  İlk top ateşe hazır ol!  Dur!  Vapur orsa alabanda ediyor.  Sürat seyirimizle birkaç dakika içinde vapurun yanında bulunduk ve yolcuların, hatta birçok kadın ve çocukların gezinti güvertesinde yan korkuluğa nasıl izdiham ile toplanmış olduklarını gördük. . . Tarassut mevkiinden gelen bir ses <sancak tarafında bir vapur!>  tetkikatımızı yarıda bıraktı.  Hemen sancak tarafına koştuk ve bu vapurun gülünç bir isti’câl ile savuşmağa çalıştığını gördük. 

     Galisen vapuruna <olduğun yerde kal> emri verilmesini müteakip büyük bir süratle firariye doğru gidildi.  Güvertede umumi meserret!  Bir atışta iki vurduk.

     Vapur bizden kaçıp kurtulmak teşebbüs nevmidanesinden vaz geçti ve cümlemizi memnun eden bir hadise olmak üzere bir İngiliz vapuru olarak keşif nikab eyledi. 

     Acilen sevk edilen bir talimat askeriye vapuru muvafık bir hedef noktasına getirmek için emir almıştı. 

Tekrar Gaysen’e döndük.  Ganaim sandalıyla gittim.  Bu aralık vapurdan bir yan merdiven indirilmişti.  Merdivenin yukarısında namdar bir gemici gibi görünen kaptan dayı beni istikbal etti.  Ben şeytanca neşeli idim.  Kendi kendime:

     Şuna biraz takılmalısın!  Diye düşündüm.

     Nasılsınız, kaptan dayı!  Hitabıyla kendisini selamladım.  İsmini bildiğimden dolayı cehresinde alaim-i hayret müşahede eyledim.  Devam ile <<yol açık değildir.  Kaptan dayı!>> dedim.  Ve Tenerifedeki kömürden bu akşam da hiçbir haber yok! Cümlesinde karar kıldım.  Etrafında ayakta duran zabitlerin şaşkın çehrelerini görmekle büsbütün keyiflendim.  Bunların hepsini nereden biliyorsunuz?  Diye sual etti.  Ben yalnız telsiz telgrafı gösterdim.  İhtiyar gemici de suratını ekşiterek kulağının arkasını kaşıdı.  Bade köprü üzerinde geminin evrakını teftiş ettiğim vakit kaptan dayı pek lütufkâr bir vaziyet takınmıştı.  Hepsini göstermekte isti’cal ediyordu.  Cesim ithalat. . .   Lazım gayri mukarin olan viski ve soda, dedim.  Ahval-i hazıraya da telmih ettim.  Bu harp melun bir hamakattır!  Bağırdı, eğer gemisiz avdet edersem, Southampton’da başımı keserler!  Sözlerini ilave etti. 

     Bu sırada ganaim takımı şevk ile işe koyulmuştu. 

     İkinci ganaim zabiti yolcu ve mürettebat listelerini tetkik etmişti.  Telsiz telgraf usta başısı bütün telsiz telgraf tertibatını vapurdan çıkarıp sandala yerleştirmişti.  Faal torpidobot ustabaşımız da sevgili endaht fasulyeciklerini geminin altına yerleştireceği dakikaya intizar ediyordu. Bu halde ise iki yüz elli kişiyi, bu meyanda birçok kadın ve çocukları, bahusus dalgalı bir denizde muavin kruvazöre nakil etmek mümkün olamayacaktı.  Eğer vapurda yalnız erkekler bulunsa idi bir dakika bile tehir etmezdik.  Ancak kadınları ve çocukları bir sandala doldurmak, tekrar bizim gemiye bocurgatla çekip almak!  İşte bu olmazdı.  Çünkü kadınlarla, çocuklarla harp etmiyoruz.   Kumandan işaret muhaberesiyle bana şu emri verdi: 

     Vapurun ışıklarını söndürün.   Sabah erken ortalık ağarırken hazır bulunulsun, sandala bindirilsin ve Kaiser’e nakil edilsin.  Bende aynı emri kaptan dayıya tebliğ ettim.  Kaptan muvakkaten olsun korkuyu atlattığından dolayı o kadar memnun olmuştu ki malumatım olmaksızın birçok sandık meşrubatı hediye olarak sandala yerleştirtmişti. 

     Yolcuların arasında bir İngiliz mülazımı ile bir topçu zabiti vardı.  Kendilerinin esir-i harp olduklarını söyledim ve benimle beraber hemen sandala binip Kaiser’e gitmelerini emir ettim.  O vakit bu İngiliz zabiti bir Alman zabiti için anlaşılmaz bir talepte bulundu.  Maksadını şu suretle izah edip yemin ile de teminat verdi.  Bu muharebede Almanya’ya karşı harp etmek istemiyormuş.  Evlenmek için Cape town’dan Londra’ya gidiyormuş.  Sandığını alıp hemen sandala binmesini kendisine işaret ettim.  İşte bu da bir vatan müdafii idi.

          Bitmedi.

Onuncu asır hicride

OSMANLI DONANMASI

(966 – 1000)

Gecen nüshadan devam:

29

     Miri kadırgalar yapılması için Rodos beyine hüküm

     Rodos beyine hüküm ki haliya miri için kadırgalar yapılmak lazim olmuştur.  İmdi evvel canibde ağacı ve sair kerestesi müstevfi bulunup ırgatın varıp işlemesine âsân olacak bir mahal-i münasib adalarda mıdır veyahut kenarda mıdır veyahut Sisam adası mıdır görüp havz olmasın emir edip buyurdum ki vusul buldukta bu babda bizzat mukayyed olup gereği gibi tetebbu eyleyip yoklayıp görüp veçhe meşruh üzere münasip olan mahal ne yerde bulunursa yazıp arz eyleyesin ki ona göre evvel canibde kadırgalar yapılmasına ber-vech-i âti istical mübaşeret oluna veyahut ağaç kırdırıp Rodos’a götürmek midir katkısı münasiptir arz eyleyesin (Hasru beyle gönderildi) fi 7 Rebiyülevvel 967

40

     Düşman ahvaline dair haber almak üzere Trablus garba Said reisayı gönderildiğine dair.

     Yalılarında Trabus’una varınca Rumeli ve Anadolu yakalarında deniz yalılarında vaki olan beylere ve kadılara hüküm ki Trablus’a bazı hayır için hassa reislerinden Said reis zid kadre irsal olunmuştur. Buyurdum ki giderken öte cenibinden haber alıp südde-i  saadetime bildirmek istedikte her hanginizin taht-ı hükümetine dâhil olur ise öte canibden vakıf olduğu ihbar sahihayı yazıp mektupla südde-i saadetime bildirmek için size teslim ettikte mektupların ber-vech-i istical estane-i saadetime irsal ve irsal eyleyesin.  Husus mezbur mahal ihtimamdır.  Şöyle ki size mektup teslim ede ihmal edip müstacelen yarar adamlarınız ile südde-i saadetime ulaştırmayasınız veyahut yolda zayi ola asla bir ferdin özürü makbul olmayıp muatab olmak mukarrardır (Sayid reise verildi) fi 16 Rebiyülevvel 967.     

41

     Düşmanın Tunus’a istila edeceği haberi aldığı sırada Tunus hâkimine gönderilen emir. 

       Tunus hâkimine hüküm ki vilayet Tunus sevâlif eyyam ve sevabik avamdan ilâ haza elan dar-ül İslam ve mukırr mücahidin hafızin din hazreti sayid-ül nam olup aba ve ecdad mağfired nihad göz tarika-i diyanet mutad ve cadde-i şeriat irşadları muktezasınca eyyam-ı saadet emellerin fi sebil Allah Teâlâ temhid kavaid-i din mübin ve teşyid tali-i şeri güzin için küffar ve fecar düzah karar ile gaza ve cihada bezil ve sarf edip selatin şer’ âyîn ile muvâlât ve musaffat üzere olmaktan hali ve zail olmayıp hissen ittihad ve ittifak sebebi ile her zaman da evliyayı din ve devlet muzaffer ve mansur ve a’dâ’ mülk ve millet münhezim ve makhur olunulmuşlardır.  Sizin dahi kemal-i diyanet ve insaf ve hissen zaruret ve i’tisaf ile insafınız malum şerifim olmuştur.  Teâlâ kefere-i lâîn cehennem mekin bir tarik ile evvel canibe müstevli olmak ile onlar ile olan muvafakat ittifakı olup an samim-ül kalp olmayıp belki tarik ekrah ve icbar ile edununa iştibah yoktur.  Öyle olsa bundan akdem hıfz ve haraset memalik-i İslamiye için merakib kavakib şumar teçhiz ve ihzar olunup emir-ül ikram Cezayir Beyler beyisi kaptanımız Piyale Paşa asakir-i zafer karain ile irsal olunmuş idi.  Küffar hakssarın dahi magrib Trablus’u kastına bazı sefain hasaret karini olduğun istima etmeğin üzerlerine varmak saddende olduğun istima ettiklerinde küffar hezimet asara havf ve haset müstevli olup her biri bir canibe perakende ve tar ü mar olup ve mevsim derya dahi mürur etmeğin müşarünileyhe kaptanımız donanma hümayunumuz ile atabe ulyâmıza müracaat ettikte mürde-i sefer mekin geri cemiyet edip vilayet mezbure üzerine tevcih namuca ettikleri mesmu’ şerefim olmağın ırk hamiyet kahramanı müteharrik ve cünbân olup zikir olunan küffar hak sarın ele getirilip haklarından gelinmek için tekrar bihad ve bi şumar tedarik ve ihzar olunup asakir mevcudun ile memlu ve alat harp ve kıtal ve edevat-ı cenk ve cidal ile meşhun kılınıp irsal olunup inşallah an karib varıp erişmek üzeredir.  Gerektir ki sizin dahi cibilliyetinizde merkuz olan asar-ı din İslam muktezasınca salik mesalik aba keram ve zahib mezahib ecdad azamınız olup onun gibi donanma hümayunumuz varıp mülaki olmazdan mukaddem vilayet Trablus canibine küffar yed gerdarın hareket bi bereketleri olup ehl-i İslam’a kasd muzırrat ederler ise onda olan ahali-i İslam vilayet mezbure beyler beyisi olan emir ol ümera-i kerem Turgut Paşa dam ikbale ile murafakat ittihad ve muvafakat ve dad ile kâffe-i abad üzerinden erbabı küffar ve inad ve eshab-i bağı ve fesadın şer ve şûr ve zarar ve füturların mündefi ve ilam-ı din metin bilend ve ser-efraz ve şiar şer’ Mübin ve münteşir ve mümtaz olmak için ol diyar celil- ül itibarda olan ehl-i İslam’a ve müşarünileyh muavenet ve muzaherette şöyle ki muktezayı asar diyanet İslam’dır(vücuda) zuhura getirmek babında envai ced ve ihtimam ve sa’y mala kelam vücuda getiresin.  Fi 16 Rebiülevvel 967

41

     Hassa reislerinden Sayid reisin Trablus’a gönderildiğine dair

     Akdeniz yalılarında vaki olan beylere ve kadılara hüküm ki haliya bir mühim husus için hassa reislerinden kadırgalar reisa Said reis zıd kadra Mağribî Trablus’u canibine irsal olunup buyurdum ki her hanginizin taht-ı hükümetine dâhil olursa eğer zat ve zevatlarıdır akçeleri ile elverip ve eğer adam lazım oldukta adam vermektir gereği gibi muavenet edip avk ve tehirden hazır edesin.  (Said reise verildi) fi 21 Rebialevvel 967

42

     Donanmaya Mısır’dan yelken bezi ve üstüpü tedarikine dair.

     Mısır beylerbeyine ve nazır-ı emval İbrahim Beye hüküm ki bundan akdem donanma hümayunum mühimi için yelken bezi ve üstüpü gönderilmek emir olunup ol babda hüküm şerif gönderilmiş idi.  Haliya donanma hümayunum çekmek emir olunup mevsimi dahi karib olmağın muaccelen emir-i sabık üzere gönderilmesini emir edip buyurdum ki dergâh-ı ma’lem çavuşlarından Bali zıd kadre vusul buldukta tehir etmeyip emir sabık üzere üstüpü ve yelken bezi tedarik edip ber-vec-i istical göndermek babında dakika fevt etmeyesin şöyle ki ihmal olunup muaccel kalıp erişmeye olmaz.  Ona göre mukayyıd olup tehir ve terahi etmeyip Mısır’a isal eyleyesin.  (Bali Çavuşa verildi) fi 21 Rebialevvel 967.

43

     Kürekçi tedariki için sancak beylerine hüküm

     Anadolu canibinde vaki olan sancak beylerine hüküm ki kürekçi ihracı için maliye canibinden ahkâm-ı şerife yazılıp kadılara irsal olunmuştur.  Husus mezbur mühimmat umurdan olmağın buyurdum ki vardıkta göresin.  Şu yelken kürekçi muaccel ihraç ve irsal eylemekte muavenet lazım gele sancağınızda vaki olan kadılara bu babda gereği gibi muavenet ve muzaheret eyleyip emrim üzere ta’cilen kürekçileri bi-kusur ihraç ve irsal eylemekte dakika fevt eylemeyesin.  (Malkoç çavuş kethüdaya) fi 15 Rebiülahir 967.

     Mabadı gelecek nüshada.    

                       

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.